10 Liralık Çiftlik Balığını Deniz Levreği Diye 70 Liraya Satıyorlar
Uzun süredir balıkçılık işine yoğunlaşan duayen sanayici Selçuk Yaşar, bugüne kadar hiçbir sektörde bu kadar zorlanmadığını anlattı. Tüketicilere uyarılarda bulunan Yaşar, “Deniz çipurası ve levreği diye gördüklerinize inanmayın. Restoran sahipleri maalesef bizim binbir emekle yetiştirdiğimiz ve 3 kuruşa sattığımız balıkları fiyatını katlayarak satıyor. Restoranlarda gördüklerinizin hepsi çiftlik levreği ve çipurası. 10 liraya satacaklarken 70 liraya satıyorlar” dedi.
Selçuk Yaşar, Türkiye’nin önde gelen sanayicilerinden biri. İlklere imza atmış bir işadamı. 1925 doğumlu. Yani 87 yaşında. Kendisiyle Çeşme Ildırı’daki “Çamlı Deniz Ürünleri İşletmesi”nde buluştuk. Çamlı, Türkiye’nin ilk balık çiftliği. Bizim de röportaj konumuz balıkçılıktı. Selçuk Yaşar, çok uzun zamandan beri diğer şirketlerindeki işleri kızı İdil Yiğitbaşı’na ve profesyonellere emanet etti. Balıkçılığa odaklandı. Hatırlatmakta yarar var. İzmir’in önde gelen sanayicisi Selçuk Yaşar, Rodos doğumlu. Ada çocuğu. “Deniz kokusu olmadan yaşayamam” diyenlerden. Sanayiciliğe ömrünü vermiş biri. İzmir Kemeraltı’nda küçücük bir dükkanda başlayan iş hayatında “DYO”, “Pınar”, “Tuborg” gibi markaları hayata geçirdi, öncü kişiliğiyle biliniyor. Her hafta cumartesi günleri Ildırı’daki tesisini gezdiğini, ekibiyle toplantılar yaptığını öğrendim. Selçuk Yaşar, deneyimlerini aktarmak için de bir süredir kitaplar çıkarıyor. Son kitabını da bu ay çıkardı. “Çipura ve Levrek Sektörü Ülkemiz İçin Stratejiktir” adlı kitabı sektörle ilgili son durumu ortaya koyuyor. Selçuk Yaşar’a, “Balık çiftlikleri denizi kirletiyor” dedim, bana “İşimizi iyi yapıyoruz, bu yanlış bir bilgi” dedi. Dalmadım ama çevrede bir kirlilik de görmedim. Deniz pırıl pırıldı. Görüşmemizde çalışma arkadaşları “Yaşar Holding Tarım-Hayvancılık-Balıkçılık Grubu” başkanı Hasan Girenes, “Çamlı Deniz Ürünleri İşletmesi Balık İş Kolu Başkanlık Danışmanı” Halil Kırmacı, diğer danışmanı Halil Tekşal ve iletişim danışmanı Hakan Atis de vardı.
İlkleri Gerçekleştirmek Zor
Selçuk Yaşar röportajda, “Bunca iş yaptım. Türkiye’de ilkleri gerçekleştirmek zordur. Onları yapmak için çabaladık. Bir zamanlar 50’nin üzerinde şirketim vardı. Şimdi de 22 şirketimiz var. Ne ‘Pınar’ ne ‘DYO’ beni yordu. Beni en çok balıkçılık zorladı. Türkiye’de herkes balık yesin, akıllı bireyler yetişsin istedim. Türkiye balıkçılıkta büyüsün istedim. Balıkçılığı Türkiye’ye anlatamadık. 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkede balıkçılıkta istenilen noktaya gelemedik. Buna çok üzülüyorum” dedi. Sahilde buluştuk. Yanıbaşımızdaki akvaryumda çipuralar, levrekler, ahtapot vardı. Sohbete ortak noktamızdan başladık. Ben de Selçuk Yaşar gibi Karşıyakalıyım. Çocukluğumda sık sık evlerinin önünden geçerdim. O zamanlar “DYO ve Pınar’ın sahibinin evi” diye bildiğimiz yer, şimdilerde müze oldu. Selçuk Yaşar hala Karşıyaka’da oturuyor. Tamamen bir tesadüf eseri Çeşme’de Selçuk Yaşar’ın yaz aylarında çocuklarını büyüttüğü eski evinde ben de kızımı büyütüyorum. Aman yanlış anlaşılmasın dediğim gibi tamamen tesadüf.
- Balık çiftliği kurmak nasıl aklınıza geldi?
- Bu işe 1985 yılında başladım. 1980’lerde de bunun üzerine çalışmaya başlamıştık. Çok araştırdım. “İlk nereden duydum, öğrendim” diye merak ediyorsun. Bira işinde de biz ilki yaptık. Türkiye’nin ilk özel sektör birası “Tuborg”. Ben o işi Danimarkalı ortaklarla yaptım. Oraya gidip gelirken balık çifliklerini, kültür balıkçılığını öğrendim. O gün bugündür uğraşıyoruz. Bir türlü bu işin önemini anlatamadık. Yeni düzenlemeyle balık çiftlikleri için kıyıdan 1.1 kilometre uzaklık zorunluluğu getirdiler. Bu olmaz. Yanlış yapılıyor.
- “AB standartları gelsin” diyorsunuz. AB’de durum nasıl?
- AB’de 1.1 kilometre şartı yok. Norveç’te akıntı hızına bakılıyor. Türkiye’de 1.1 km sabit hale geldi. Türkiye’nin Avrupa’ya ihracat edebildiği tek et ürünü balık. Levrek ve çipuranın rakibi yok. Okyanusta yetişmez. Yeri Akdeniz. Bizim buraya araştırmacılar, uzmanlar geldi. Suyun değerlerine bakıyorlar. Bizim bu suyu kirletmediğimiz ortada.
- Burada yılda ne kadar balık üretiliyor?
- Şu an 5500 ton. Hedefimiz 10 bin ton. Gönlümden geçen 30 bin ton.
Pis Suda Balık Yaşamaz
- Türkiye’de nasıl rakamlar?
Hasan Girenes: - 80 bin ton çipura, levrek, 100 bin ton alabalık üretimi var. Yunanistan’da çipura, levrek 120 bin ton üretiliyor. Alabalık üretiminde dünyada ikinciyiz. 500 milyon dolarlık ihracatımız var, et ve tavuk ihracatından daha fazla. Bu arada AB ülkelerine gönderiyoruz balıkları. Ayrıca Türkiye hem üreten hem de tüketen bir ülke. Yunanistan’ın nüfusu az, bu yüzden de balık tüketimi az. Üretiminin çoğunu ihraç ediyor Yunanistan. Türkiye’nin nüfusu fazla. Hem tüketen hem de ihraç eden bir ülke. Bir taraftan da Türkiye çipura, levrek ve alabalık üreten tek ülke. Türkiye’de ne yazık ki balık tüketimi düşük. Çabamız var yükselmesi için. Önümüzdeki yılların konusu açlık, protein eksikliği. Gıda güvencesi konusu önemli bir sorun. Türkiye’nin üretebilme potansiyeli var, bu yüzden çok önemli. Balık çiftliklerinin desteklenmesi lazım. “Çevre Bakanlığı” sitesinde denizi kirleticileri koydu sıraladı. Sanayi, tekneler, yazlıklar, oteller kirletiyor. 14 kirletici vardı, 14’üncü balık çiftlikleriydi. Bu kaldırıldı. Çünkü bunun olmadığını ispatladık.
Selçuk Yaşar: - Balık temiz su ister. Doğası böyle. Pis suda balık yaşamaz. 2002-2007 yılında 5 yıllık izleme yaptırdık. Profesörlerin imzası var. Siz de görüyorsunuz. Biz herkes balık yesin istiyoruz.
Hasan Girenes: - Çiftlik balığı üretilmeseydi kimse balık yiyemeyecekti. Kıymetli bir proteine ulaşımı kolaylaştırıyoruz. Hükümet obeziteyle mücadele kampanyası başlattı. Balık çok önemli değil mi? Omega 3 en yüksek nitelikli protein... Biz balık pansiyonculuğu yapıyoruz.
- Restoranlarda çipura ve levrek de hep karşımıza iki seçenek olarak çıkıyor. Çiftlik çipurası mı deniz çipurası mı? diye soruyor balıkçılar. Arada da fiyat farkı var. Öncelikle nasıl ayırabiliriz çiftlik ve deniz balığını? Ve ne farkı var?
- Deniz çipurası ve levreği diye gördüklerinize inanmayın. Kalkan vardır denizde ama diğerleri yalan. Çipura ve levrek yok. Seçiyorlar bizim kasalardan “Bu deniz levreği” diyorlar. Restoran sahipleri maalesef bizim binbir emekle yetiştirdiğimiz ve 3 kuruşa sattığımız balıkları deniz çipurası ve deniz levreği diye fiyatını katlayarak satıyor. İnanmayın. Restoranlarda gördüklerinizin hepsi çiftlik levreği ve çipurası. 10 liraya satacaklarken 70 liraya satıyorlar.
Yunanistan’a Yavru Balığı Ben Verdim, Şimdi Kat Kat Üzerimizde Üretim Yapıyorlar
- Balık çiftlikleri denizi kirletmiyor mu?
- Bu yanlış. Burası pis mi? Bak denize. Sizin gazeteden Ercan İnan da burada daldı, o da gördü. Denizi kirletmiyoruz.
- Biliyorum. Balık çiftlikleri denizleri kirletiyor diye sınırlamar getiriliyor...
- Burada siteler var. Bir dönem bize de burada kampanya oldu. Her partiden milletvekilinin evi var burada. Onlar bir dönem bizle çok uğraştı. Balık çiftliklerinin baş düşmanı oldular. Geçenlerde Muhtar Kent geldi. O da Yunanistan’daki balık çiftliklerini anlattı. Her gün “Sakız Adası”ndan tonlarca balık gidiyor Amerika’ya. Hepsi oradaki çiftliklerden. Ben bu işe 1985 yılında başladım. Yunanistan’a yavru balığı ben verdim. Şimdi bizim kat kat üzerimizde üretim yapıyorlar.
- Onlar hızla büyürken biz geride kaldık diyorsunuz...
- Evet. Ama ben kendim balıkçıyım. Olta balıkçılığı yaptım buralarda. İlk “Ceylan Yatı” benimdir Türkiye’nin. Ben denizleri kirletecek bir iş yapar mıyım? Biz ilk olarak İngilizleri danışman aldık. Benim teknemle 1984’de buraları taradık. Aslında çalışmaya da 1980’de başlamıştık. Yere İngilizlerle karar verdik. İngiltere “Sterling Üniversitesi”nden geldi uzmanlar. Tüm teknolojiyi de oradan aldık.
Hasan Girenes: - Gördüğünüz çiftlik Türkiye’de ilk. Çipura ve levrek entegre tesisi olarak “Akdeniz Havzası”nda ilkti. Diğer ülkeler daha sonra girdi bu işe.
Selçuk Yaşar: - Akdeniz kıyısında artık her yerde yapılıyor. Ben yavru balık verdim her yere.
- Derinlik sınırlaması da var balık çiftlikleri için. Siz uzaklık 1.1 kilometre olmamalı diyorsunuz, derinlik nedeniyle olabilir mi?
- Siz kirlettiğimizi düşünüyorsunuz. Ben size “hayır işimizi iyi yapıyoruz” diyorum. Hükümet ve bürokratlar bu işi bilmiyor. Ne yazık ki balıkçılık çok büyüyecekken yanlış kararlar nedeniyle ilerleyemedik. “Çevre Komisyonu” üyesi milletvekilleri geldi bu tesise. Burayı çok beğendiler ama kararlar değişmedi.
Balıkçılıkta Zorlandığım Kadar Hiçbir Sektörde Zorlanmadım
- Siz şu anda tüm enerjinizi balıkçılık işine veriyorsunuz. Son olarak yeni bir kitabınız da çıktı. Bunca yıldır çok sayıda ve başarılı girişimde bulundunuz. Türkiye’nin en yüksek marka değeri olan şirketlerine imza attınız. Balıkçılık, bu son girişiminiz, siz bu işte ne öğrendiniz?
- Ne “DYO” ne de “Pınar”... Ormanlardan reçineyi ilk ben çıkardım. O zamana kadar Yunanistan’dan reçine ithal ediliyordu. Biz 10 bin ton reçine çıkardık zamanında. Bu iş beni üzdü ve yordu. Balıkçılıkta zorlandığım kadar hiçbir sektörde zorlanmadım. Balığa çok masraf yaptım, önem verdim.
- “İzmir geri kaldı, İzmir’de iş hayatı gelişmedi” diyenlere bir sözünüz var mı?
- Çok söz var... Sanırım İzmirli iş dünyası siyaseti iyi okuyamadı.
- Siz hiç İzmir’i bırakıp İstanbul’a yerleşmeyi düşündünüz mü?
- Asla. Hiç aklıma gelmedi. İstanbul’da çok işlerimiz, yatırımlarımız var ama düşünmedim. Ben İzmir’i bırakamam.
Gazete Vatan - 02.09.2012, Pazar (Söyleşi: Elif Ergu)