11.03.2015 / Balık Varlığımızı Kaybediyoruz
25 yıl öncesine kadar 50 tür balığı kucaklayan Marmara Denizi’nde 30’a yakın tür yok oldu. Balık varlığımızı en çok da denetimsizlik vurdu. Artık kılıçbalığı, orkinos, karagöz, iskorpit, kolyoz ve tirsi yakalamak hayal oldu.
Evliya Çelebi, Boğazlarda dalyanların kurulduğunu, Beykoz dalyanında kılıçbalığı ve orkinosun avlandığını anlatıyor. Bugün bırakın kılıçbalığını uskumru, karagöz, iskorpit, kolyoz, tirsiyi bulmak bile neredeyse hayal oldu.
1990’lı yıllardan sonra Marmara Denizi’nde balık türlerinin ve stoklarının azalması, 2000 yılından itibaren balıkçılık sektörüne darbe vurdu. Marmara Denizi’nde 25 yıl öncesine kadar 50 tür balık bulunmaktaydı. Bunların çoğu göç balığı olmasına rağmen yumurtalarını Marmara Denizi’ne bırakır, nesilleri burada devam ederdi. Günümüzde balık türlerinin bir kısmı Marmara’yı terk ederken bazıları azaldı, birçoğu da yok oldu. Ortalama 7 milyon kişinin geçim kaynağı olan denizlerimiz giderek balık varlığını kaybediyor. Denizlerimizin ve balıkçılığın nasıl bu hale geldiğini “İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi” Bölüm Başkanı Prof. Dr. Saadet Karakulak ile konuştuk.
Alarm Veriyor
Marmara’da balık stoklarının ve türlerinin alarm verdiğini belirten Prof. Dr. Saadet Karakulak, “İstanbul Boğazı ve Marmara Denizi’ndeki 30’a yakın balık türü, kaçak ve aşırı balık avcılığı, iklim değişikliği, ekosistemin değişmesi, şehirleşmenin artması ve sahillerin doldurulması, yönetim boşluğu, denetimsizlik ve kirlilik gibi etkenler nedeniyle ya yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ya da yok olmuş durumda” dedi.
Prof. Dr. Saadet Karakulak, balık varlığımızı nasıl kaybettiğimizi şu sözlerle anlattı: “Büyük gırgır teknelerinin balıkların henüz üreme aşamasında göç yolu olarak kullandığı İstanbul Boğazı’nda ağlarını atmaları ve yasak olmasına rağmen dip taranarak yapılan trol avcılığı balık nesillerine ve türlerine zarar veriyor. Türkiye’deki balıkçılar, diğer deniz ülkelerinde uygulanan kota sistemi ve bölgesel balıkçılık sistemlerinin hiçbirini kabul etmiyor. Özellikle daha kontrollü ve sürdürebilir avcılık yerine kota uygulanmadan, tutabildiğince, maksimum balık avcılığı yapılıyor.”
Marmara Denizi’ndeki balık tür ve stoku için Boğazların önemini vurgulayan Prof. Dr. Karakulak, “40 metre ve üzerindeki tekneler Boğazda toplu olarak yoğun avcılık yapıyor. Balık sürüleri üremelerini sürdürebilmek için oradan geçmek zorunda. Balığın tam geçiş noktasında avlanmak doğru değil. Üniversiteler olarak 2000 yılından beri İstanbul Boğazı balık avcılığına kapatılmalı diyoruz. Tekneler boğazın dışına açılabilirler. Boğazda avlanarak işin kolayına kaçmak yanlış. Balıkçı fazla mazot tüketmeden, balığı aramaya zahmet etmeden avlanmış oluyor” dedi.
Balıkçılık sektörünün gelişmiş olduğu ülkelerde tekneler 50 metreden sığ olan alanlarda avlanamıyor, ülkemizde ise 24 metreden sığ alanda yasal olarak avlanılabiliyor. Palamut, lüfer, hamsi ve istavritin ilkbaharda üremek için Ege’den gelip Marmara’dan geçerek Karadeniz’e göç ettiğini anlatan Prof. Dr. Karakulak sözlerine şöyle devam etti: “Burada üremesini gerçekleştiren balıklar sonbahar başlangıcı ile İstanbul Boğazı’nı kullanarak geri dönerler. Bu balıkların bir bölümü Marmara Denizi’nde kalır ve yatak yapardı. Sadece aşırı ve illegal avcılık değil, denizlerin kirlenmesi, sahillerin doldurulması, ekosistemin zayıflaması gibi nedenlerle Marmara’da bazı türlerimiz azalmaya başladı, bazı türlerimiz kayboldu. Marmara Denizi’nde kılıçbalığı hiç yok, orkinos yok denecek kadar az, uskumru kayboldu. Balıkçıların hamsi ve istavrit gibi küçük balıklara dönmesi balıkçılık sektörünün zayıfladığını gösteriyor.”
Denetim Yok
Prof. Dr. Saadet Karakulak’a göre Türkiye’de balıkçılık sektörü iyi yönetilemiyor. Denizlerimizdeki balık türleri ve stokumuzla ilgili hiçbir veri yok. Av potansiyeli, avlanan balık çeşitleri ve miktarları doğru tespit edilemiyor. AB uyum yasalarına göre balıkçıların bakanlığın oluşturduğu sisteme girerek avladığı balıkları kaydetmesi gerekiyor. Balıkçıların hangi bölgede avlandığı bile kontrol edilmiyor. Sektördeki denetimsizlik, balık varlığımızı ciddi biçimde tehdit ediyor.
Ağır Cezai Yaptırımlar
Balıkçı teknelerinin, gemi izleme sistemleri sayesinde Sahil Güvenlik merkezlerinden takip edilmesi ve yasak bölgeye girmesi halinde ağır cezai yaptırımlar uygulanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Karakulak, Türkiye’deki teknelerde de bu cihazların var olduğunu ancak balıkçıların büyük bir bölümünün bu cihazları kapalı tuttuğunu ve bunun da denetimi zorlaştırdığını belirtti.
Aydınlık Gazetesi - 11.03.2015, Çarşamba (Derya Derviş)
11.03.2015