07.01.2012 / İclal Aydın - Mesele...
Ne zamandır söyleyip duruyordum. Kedi istiyorum, kedi istiyorum diye... Bir zamanlar beyaz İran kedim vardı... Pek mutluyduk. Mecburen ayrıldık. Kızım da ben de alerjik bünyeliyiz ama buna rağmen kediyle yaşamanın yollarını bulamaz mıyız acaba diye düşünmekteydim... Kızım büyüdükçe iyileşiyordu zira.
Derken kızıma gelen bir hediye sepetinin içinden bembeyaz tüylü, yumurcak bir iran kedisi fırladı... İki buçuk aylık bir şey... Nasıl mırıl mırıl, nasıl sevinçli, nasıl hoplayıp zıplıyor... Böyle oyuncu kedilere, sevimli çocuklara bayılırım... Kim bayılmaz diyeceksiniz... Bir de güzel ki afacan...
O koltuktan bu koltuğa, o odadan bu odaya koşturup duruyor.
Gören aşık oluyor...
İlk üç gün şahane geçti.
Dördüncü gün daha az miyavlar, daha çok uyur oldu.
Beşinci gün yattığı yerden kalkmıyor, mamasını pek az yiyordu.
Gözlerinin o güzelim mavisi gitti.
Zaten iki avucumun içini dolduruyordu bütün varlığı, iyice küçüldü.
Sabahı zor ettik. Kaptım götürdüm veteriner hekime. İğneler, dereceler, sırada bekleyen bir köpeğin havlamaları... Evladım benim, “nerelerdeyim ben” diye iyice korktu... Büzüştü kaldı...
Bütün ev halkı gözüne bakıyoruz şimdi... Ama o giderek kötüleşiyor...
Çok üzülüyoruz...
***
“Twitter”da kedimizin bir fotoğrafını paylaşmış, sonra da isim önerileri istemiştim. Çok hastalandığında götürebileceğimiz en yakın ve en güvenilir hekim sorusuna yanıt aradım aynı mecrada.
“İnsanlar ölüyor bu ülkede, kediden bize ne” diye yazan da oldu “beter olur inşallah” diyen de...
Yardımcı olmak isteyen onlarca kişi de vardı öte yandan. İstanbul’un en güvenilir veteriner hekimlerini sıraladılar. Merak ettiler, sordular, ilgilendiler... Sağolsunlar...
Ama “ülke gündemiyle ilgilen hanım, bırak kediyi köpeği” zihniyeti var ya...
Artık sinirlendirmiyor beni...
Yine de üzülüyorum hala...
***
Dünyanın her yerinde insanlar ölüyor. Ben de öleceğim. Dünyanın her yerinde yoksululluk var, şiddet var... Ben de yaşadım, ben de gördüm. Dünyanın her yerinde birileri sadece makarna yiyebilirken birileri onu bile bulamıyor...
Ama...
Yerküre bir tek insana ait değil işte!
Bir kediye, bir kuşa, bir karıncaya zerre değer vermeyenin insanlığından da şüpheliyim ben artık.
Kedi sevmek, bir hayvanla, başka bir türle iletişim kurmak, onu anlamaya çalışmak, onunla birlikte yaşamaya gayret etmek nasıl ötelenebilir, nasıl küçümsenebilir anlamıyorum ki?
***
Acıkırsınız... Çorba içersiniz... Tuvalete gidersiniz... Gülersiniz... Nezle olursunuz... Sevinirsiniz... Üzülürsünüz... Bir teselli ararsınız... Bir film izlersiniz... Bir kitap okursunuz... Bir telefon alırsınız... Güneş açar, yağmur güzel kokar, martı havalanır... Bir güzel gelir hayat gözünüze...
Hayatı ciddiye almak, başka türlerin varlığına inanmak ve onları da en az insan cinsi kadar önemsemekle olur...
Ha...
İnsan olarak kendisine benzemeyen diğer bir insanla geçinemeyenler, komşuyu öteleyenler; kediye, köpeğe yaşam hakkı da neymiş diyenler... Türkiye’nin doğusundaki her felaketi “hak edilmiş bir sonuç” olarak görenler...
Onlar hayvan sevmese, insan sevse ne olur?
Gazete Vatan - 07.01.2012, Cumartesi
07.01.2012