10.12.2018 / Cengiz Çakır - Aydın’ın Söke İlçesinde Yapılan Çiftçi Kurultayı (1)
“Söke Çiftçi Kurultayı”, “Ulusal Kanal” ve “Aydınlık Gazetesi” tarafından 20 Kasım 2018 tarihinde düzenlenmiştir. “Söke Belediyesi”nin tahsis ettiği “Vali Recep Yazıcıoğlu Kültür Merkezi” salonunda gerçekleştirilen toplantı saat 11’de başlamıştır. Söke ilçe pazarının kurulduğu Çarşamba gününe denk gelen toplantı esnasında yağmur da yağıyordu. Oldukça iyi katılım olan toplantıda öncelikle yöredeki üreticiler söz almışlar ve kendilerine özgün üsluplarıyla sorunlarını dile getirmişlerdir. Yalnız dertlerini ifade etmekle yetinmeyip beklentilerini ve çözüm önerilerini de özlü biçimde ifade etmişlerdir. Öncelikle toplantı sırasında tutulan notlara dayanarak, çiftçi kardeşlerimizin görüşleri özet halinde dikkatinize sunulacaktır.
Ali Rıza Oğan (Emekli öğretmen, Çavdar Mahallesi): "Jeotermal enerjiden elektrik üreten santrallerin atıkları tarım ürünlerini zehirleyip yok ediyor. Suları ve toprakları kirletiyor. Bunlara karşı alınan anlamlı bir önlem yok. Mitolojide kutsal sayılan “Beşparmak Dağları” maden şirketleri tarafından dinamitle patlatılarak feldspat, kuars gibi mineraller elde ediliyor. Bu patlamalar sırasında yer altındaki hayvanlar ölüyor, yer üstündeki hayvanlar ve bitkiler yok oluyor. Dereleri, nehri ve denizi kirletiyorlar. Doğal zenginliklerimiz yok oluyor, turizm baltalanıyor. Bu yörede 8 bin yıllık kaya resimleri var. Zeytin ağacı, şair Homeros’un kulağına: “Siz gelmeden önce ben vardım, siz gittikten sonra da ben olacağım” diye fısıldamıştır. Maalesef, ne doğaya, ne insana saygı kalmamıştır." 26/1/1939 tarihinde kabul edilen, “3573 numaralı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun”un “20’nci maddesi” (1995 yılında yapılan değişiklikle) aşağıdaki gibidir. “Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vejetatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmelerinin yapımı ve işletilmesi ‘Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.” Bu kesin hükme rağmen maden ocaklarına izin verilmiştir. Bu durumda “Aydın Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü”ne “Patlatılan dinamitlerin yer altındaki ve yer üstündeki canlı varlıklara ve çevreye zararı olmuş mudur? Buna karşılık siz ne yapmaktasınız?” diye soruyoruz. “Açık maden ocaklarından ve dar yollardan hızla geçen maden taşıyan kamyonlardan etrafa yayılan toz zerreleri nedeniyle çalışan işçiler ve yörede yaşayan diğer insanlar hastalanmaktadırlar. “İl Sağlık Müdürlüğü” tarafından alınan önlem var mıdır?” “Yağışlar ve sel vasıtasıyla madenlerden gelen atıklar su kaynaklarımızı ve topraklarımızı kirletmekte ve kanalları doldurmaktadır. Bir önlem alınmış mıdır?” diye “Devlet Su İşleri”ne soruyoruz. “Aydın Orman ve Su İşleri Müdürlüğü’ ‘içinde bir tek çam ağacı olan yer ormandır’ derdi. Babamın arazisindeki yıllardır özenle korumuş olduğu 150 adet çam ağacı madenciler tarafından yok edildi. Bu milli servetler nasıl korunacak? Yetkililerin bize sahip çıkmasını ve yol göstermesini istiyoruz.”
Mehmet Koyuncu (Makine mühendisi, emekli eski Enerji İşleri Müsteşarı, pamuk üreticisi): “İnsanlar toprak ve diğer girdilerle bitki ve hayvanları kullanarak tarımsal faaliyeti yaparlar. Toprağın doğru tekniklerle işlenmesi, çevre koşullarına uygun ürünlerin yetiştirilmesi, tohum, gübre ve ilaç gibi girdilerin zamanında ve gerektiği gibi kullanılması icap eder. Ürünlerin muhafazası da önemlidir. Biz pamuğu üretip tüccara veriyoruz. Ancak pamuk borsası iyi işlemiyor. Borsalar birkaç kişiye teslim. Bunu devlet işletecek. Kooperatifi de doğru işletemedik. Bu bizim hatamız. ‘Söke Pamuk Tarım Satış Kooperatifi’ (TARİŞ) tüccarın elinde. Pamuk değerlendirilmediği için çiftçi ağlıyor. Üretim kadar, depolama da önemli. Üreticiden tüketiciye uzanan bir zincir oluşturulacak. Üreticilerin her aşamada söz sahibi olması gerekiyor. 1970’lerde Türkiye, tarımsal üretimde kendine yeterli olan yedi ülkeden biriydi. Bütün politikalar üretimden geçer. Üretimden ve eğitimden geçer. Yenilikleri izlememiz, gelişmeler hakkında bilgi sahibi olmamız gerekiyor. Şimdi Söke’de pamuk üretmekteyim. Enerji İşleri Genel Müdürlüğü ve Müsteşarlığı yapmış emekli bir makine mühendisi olarak sizlere jeotermal enerji konusunda bazı bilgiler vermek istiyorum. Jeotermal enerji yer altında kızgın buhar veya sıcak su şeklinde hapsolmuş olan suyun, kuyu açılarak yeryüzüne çıkartılıp kullanılması esasına dayanır. Yüksek sıcaklıktaki basınçlı buharın içerdiği ısı enerjisi, buhar türbinleri aracılığıyla elektrik enerjisine dönüştürür. Böylelikle uzak mesafelere taşınıp çeşitli amaçlarla kullanılması mümkün olur. Elektrik enerjisine dönüştürülürken enerji verimliliği yüzde yirmi beştir. Türbinden çıkan buhar bir atıktır. Zararlı bileşenler de içerebilir. Yüksek debilerle çıkış olduğundan zamanla yer altında ‘obruk’ denilen boşlukların oluşmasına ve büyük çöküntülere yol açabilir. Bor bileşikleri, kükürt dioksit, karbondioksit gibi zararlı atıkları ve aşırı su sarfiyatı nedeniyle suyun tükenmesini önlemek için geliştirilmiş bir yöntem vardır. Kullanılan suyun, basınçlı pompalar kullanılarak bir kuyudan tekrar yer altına basılması esasına dayanan bu işleme ‘reenjeksiyon’ denmektedir. Bu işlem elde edilen elektriğin yaklaşık dörtte birinin bu amaçla kullanılmasını gerektirmektedir. Reenjeksiyon işlemi masrafları artırarak firmanın karını azaltacağı için birçok firma bundan kaçınmaktadırlar. Bölgemizde jeotermal kaynaklardan elektrik elde eden firmalardan sadece bir tanesi reenjeksiyon yapmaktadır. Söz konusu firma bu yolu, ‘Avrupa Bankası’ krediyi renjeksiyon yapma koşulu ile verdiği için benimsemiştir. Diğerleri kullandıkları fazla miktardaki jeotermal atık suyu çevreye salmakta ve neticede ‘Büyük Menderes’e karışmaktadır. Atık sudaki bor tuzları sulama suyu kalitesini bozmaktadır. Nem artışı nedeniyle incir başta olmak üzere çeşitli ürünler olumsuz etkilenmektedir. ‘Maden Tetkik Arama Enstitüsü’ tarafından Buharkent ilçesinde Kızıldere’de açılan jeotermal kuyulardan yararlanarak ilk termik santral kurulmuştur. O zamanlar reenjeksiyon tekniği bilinmiyordu. Sonradan benim önerim üzerine reenjeksiyon sisteminin ihalesi yapıldı. Ben görevden ayrıldıktan sonra ne olduğunu bilmiyorum. Enerji en büyük ithalat kalemimizdir. Yerli kaynaklara yönelmeliyiz. Jeotermal enerji de bu yerli kaynaklardan biridir. Jeotermal enerjiden yararlanırken doğru teknolojiyi kullanmalıyız. Ege bölgesi jeotermal kaynaklar açısından zengindir. Reenjeksiyon yapılmazsa çevre sorunları ortaya çıkar, obruklar oluşur. Bu işlem enerji maliyetini bir miktar artırır. Ama bu sorunları çözecek olan devlettir. Biz taleplerimizi iletiyoruz. Bu sorunları çözmek için çiftçilerin örgütlenmesi şarttır. Bu işler ekip işidir. Ancak örgütlenerek bu işlerin üstesinden gelebiliriz. Bu açıdan kooperatifçiliğe önem vermeliyiz ve örgütlerimize sahip çıkmalıyız” diyerek sözlerini tamamladı.
(Devam edecek)
Aydınlık Gazetesi - 10.12.2018, Pazartesi
10.12.2018