12.11.2013 / Pınar Doğan Yümlü - Koç'um Benim!
Koç'um, Koç'sun, Koç...
Son zamanlarda bir koç furyasıdır gidiyor... Ama hangi koç? Ne için koç? Koç kimdir?
Hatırlar mısınız? “Beyaz Gölge” isimli bir televizyon dizisi vardı. 80’li yılların ilk yarısında gençlere basketbolu sevdiren dizi olarak bilinirdi. Ken Reeves... Dizinin meşhur basketbol koçuydu kendisi.
Çok severek izlemiştim o diziyi. “NBA”de oynayan Reeves, dizinde meydana gelen sakatlıktan dolayı basketbolu bırakmak zorunda kalıyor. Elindeki oyunculardan bir takım yaratmaya çalışmıştı, hırslıydı, kararlıydı.
Bir de kurbanlık koçlar, kurban bayramında kesilen kurbanlar var.
“Beyaz Gölge”deki koç, gençleri motive ederek onların başarılı olmalarına katkı sağlayan kişiyi, kurban bayramındaki koç ise son zamanlarda gözüme çarpan sözde koçların kurbanı olacak olan insanları hatırlatıyor bana.
Bizim bildiğimiz koçlar değişti şimdi yeni moda koçlar var. Bunlar, mühendislik, işletme, iktisat, pazarlama gibi çeşitli alanlarda eğitim aldıktan sonra nirvanaya ulaşır gibi koç olan insanlar.
Bu insanlar, kendi alanlarında eğitim alıp bir süre bu alanlarda çalıştıktan sonra 1-2 tane eğitime katılıp biz koç’uz, koç olduk biz, gelin sizin de koç’unuz olalım, sizi eğitelim, kişiliğinizi geliştirelim, çalışma yöntemlerinizi belirleyelim, nefes almanızı sağlayalım diyerek kimi zaman bireysel olarak kimi zaman da kurumsal kimliğe bürünerek insanların karşısına çıkıyorlar.
Bu işler uzmanlık ister, çoğu zaman temelinde eğitim uzmanlığı, psikoloji eğitimi ister. Anne-baba eğitimi, çocuk gelişimi, liderlik eğitimi, iletişim eğitimi alanlarında hizmet veren “Koçluk Eğitim Danışmanlığı” adı altındaki birçok kurumda, bu alanın uzmanı olmayan kişiler çalışmakta. Anne-baba ve çocuk eğitimi çok ciddi bir iştir. Ancak ve ancak psikoloji ve pedagoji eğitimi almış bu konunun uzmanları bu eğitimleri verebilirler. Mühendislik, iktisat, işletme, pazarlama eğitimi alan kişiler değil. Asla ve asla böyle olmamalı. O zaman birkaç tane eğitime ve sertifika programına katılıp biz mühendis olduk, bir sanatçı olduk, biz psikolog, iktisatçı veya sosyolog olduk diyelim. Olmaz, olamaz. Bu bölümlerde okuyan insanlara haksızlık etmiş, onların emeğine de saygısızlık etmiş oluruz. Nasıl ki bir çocuğa piyano ve keman çalmayı bir mühendis değil de konservatuvar bölümü mezunu bir sanatçı veriyorsa bu konuda da uzmanlar eğitim vermeli.
Her zaman söylediğim bir şey var. Keşke herkes uzmanı olduğu alanda ilerlese ve bu alanda kendini geliştirerek, eğiterek, bilimsel yayınlara imza atarak, üreterek eğitim gördüğü alanda yol alsa... Ama maalesef Türkiye’de böyle olmuyor. Herkes yaşam koçu, herkes kişisel gelişim uzmanı herkes NLP uzmanı, herkes nefes koçu.
Efendim nedir bu koçluk diyecek olursanız kısaca bahsedeyim...
Özetle koçluk, kişilerin yaşamla ilgili görüşlerini değiştirmelerine yardımcı olarak huzurlu, sağlıklı ve mutlu yaşamanın sırrını keşfetmelerini sağlayan ve bu konuda farkındalık yaratan bir bakış açısıdır.
Eskiden ne koçlar vardı ne de NLP uzmanları... İnsanlar üç kuruş da kazansa mutluydu ve huzurluydu. Koçluk yoktu ama koç gibi sağlam insanlar vardı. İletişim vardı, komşuluk vardı. Şimdi herkes yalnız ve asosyal. Yeteri kadar müzik dinlense, hobiler edinilse, kendinizi mutlu eden insanlarla sohbet edilse, keyif veren yeni yerler keşfedilse, bol bol kitap okunsa, üretken olunsa, kendinize ve sevdiklerinize zaman ayrılsa o zaman ne “NLP”ye ne de koçluğa ihtiyaç olacaktır.
Lütfen herkes huzur içinde kendi nefesini alarak, kendi kararlarını vererek özgürce kendi yaşamını sürdürsün... Bunun için koçlara ihtiyacımız yok...
12.11.2013