27.07.2012 / Doğu Perinçek - Çalar Saat Kuşları
Çalar saatlerin kuşları vardır ya, zamanları gelince kapakları açılır guguk guguk diye öterler ve sonra kafeslerine dönerler. Kaç kez ötecekleri de kurgulanmıştır.
Bir cepheden bakarsanız, kuş bir hizmet yapıyor, günün belirli saatlerinde guguk guguk diyerek bize saati bildiriyor.
Efendilerimizin saatini!
Ayarlanmış olan saati!
Kurgulanmış olan saati!
“Greenwich” miydi, hangi karın ağrısıydı, o saati!
İzninizle bir başka cepheden de bakabiliriz. Çalar saatin kuşu, yapımcısı tarafından kuşa benzetilmiştir ama havada uçan turna katarına, dallara konan serçelere, hele dağların doruklarında kanat çırpan kartallara hiç benzemez.
Levent Kırca’nın İncitmeyin Dediği Ölçüler
Temsili bırakıp, hayatın kendisine bakalım.
Levent Kırca, devrimci aydın tavrıyla “Antalya Altın Portakal Jürisi”nin başkanında olması gereken ölçüleri belirtti. “Bu ölçülere kıymayın, incitmeyin” dedi.
Jüri başkanı, sistemin değerler sıralamasına göre belirlenmişti.
Türkiye’de bunları söyleyecek adamlar gerekli. Devrimci aydın da budur zaten. İtirazınız var mı?
Bir Zamanlar Kartaldı
Ama bir de sistemin saati var, tik tak tik tak diye gidiyor (Boyu devrülsün de, cenaze namazı gılınmaya inşallah!).
Levent Kırca, hakikati söyleyince, çalar saatin küçük kapısı açılıyor ve kuşlar içinden çıkıyor. Guguk guguk diyor ve kafeslerine dönüyorlar. Ertuğrul Özkök’e çalar saat görevi hep yakışmıştır.
Ama bu satırları, asıl Tunca Arslan’a armağan ediyorum. Devrimci bir aydındı, sistemin değerlerine esir değildi, sorgulardı, yargılardı, sistemin sunduğu ufak tefek veya iri miri nimetleri kartallar gibi yukardan süzerdi. Bir zamanlar kartaldı!
Aydın, devrimciliği bırakınca çalar saat kuşu oluyor. Artık “refleksleri”, kartalın özgür kanat çırpışları ve süzülüşleri değildir; sistemin “refleksleri”dir. (Refleks sözcüğünü hayatımda hiç kullanmamıştım; buraya yakıştı.)
Kartal ruhunuzu öldürür ve çalar saatin içine girerseniz, hiçbir “sıkıntınız” kalmaz. Tunca Arslan gibi “sıkıntısız” yaşarsınız.
Neyin “Temsiliyeti” Arkadaş!
Saat tik tak tik tak işlerken, filmin tekerleği tıkır tıkır uyumlu dönecekken, Levent Kırca çıkıyor ve millete hakikati söylüyor. Bu ülkenin hala dağları ve kartalları var!
Bir de çalar saat kuşlarının guguklarına bakınız. “Antalya Jüri Başkanı, temsiliyet açısından pek isabetli seçilmiş” imiş!
Doğru, Tayyip Erdoğan da temsiliyet açısından “BOP Eşbaşkanlığı”nı değil, protokole göre “Türkiye Cumhuriyeti”ni temsil ediyor.
“Temsiliyet bozulmamalı” değil mi, üç kez guguk guguk guguk!
Bütün temsiliyetçilerin, teslimiyetçi olduğunu bir kez daha öğreniyoruz!
Onların Demir Kazığı: “Hollywood Yıldızı”
“Antalya Portakal Jürisi Başkanı”nın “Batı dünyasının yıldızlarından hiçbir eksiği yoğ” imiş.
El hak doğru! Bu kez çalar saat Atlantik saat ayarına göre, holivut holivut diye ötüyor.
“Kaldı ki jüride 12-13 üye daha var” imiş.
Hep aynı guguklar!
Ama zinhar, kurulu saatin ayarı dışında ses çıkarmayacaksın, hele Levent Kırca gibi gürlemeyeceksin! Gözlerini açıp, zamanı gelince saatin içinden fırlayıp, guguk guguk guguk diye ötüp kafesine geri döneceksin!
Ahlak ve Vicdan Çalar Saatte Oluşabilir mi?
Tabii burada bir felsefe sorunu da var:
Çalar saatin içinde ahlak ve vicdan oluşabiliyor ve korunabiliyor mu?
Vicdan, her zaman saatin dışındadır! Çünkü kurulamaz ve ayarlanamaz.
“Hakikat İşçisinin” Sesi Zaman Kadar Solukludur
Geçende Seyyit Nezir, “hakikat işçiliği” diye gönülleri dalgalandıran bir kavram kullandı.
Erdemler, kan ter içinde “hakikat işçiliğiyle” kazanılıyor.
Bir toplumu ayakta tutan, çarkı döndüren, sanıldığı gibi çalar saat kuşları değil, fakat hakikat işçileridir.
Zaman, çalar saat kuşlarının mekanı değil, fakat “hakikat işçilerinin” işliğidir!
Çalar saat durunca iş durmaz!
Ama iş duracak olsa, zaman durur.
Çünkü iş yoksa artık zaman da yoktur.
Zamanla yarışan yalnızca iştir; hakikattir!
Hiçbir çalar saat, içindeki kuşlar sayesinde zamanı yenememiştir.
O kuşların gugukları da, o saatin takati kadardır; saat durunca, onların da gugukları kesilir.
Ama hakikatin sesi!
O ses, zaman kadar solukludur.
Çünkü zaman, hakikatin mekanıdır!
Zaman akıp gidiyorsa, hakikat o zamanın içinde her zaman başı dik olan biricik varlıktır; vesselam! (Fikret Otyam ağabeyime ve Filiz’e baki selam)
Aydınlık Gazetesi - 27.07.2012, Cuma
27.07.2012