29.04.2012 / Bekir Coşkun - Paşa...
Sahipsiz kurt, o gece boyalı kulübenin önünden geçerken gördü onu... Çok bakımlı, şişman, keyfi yerinde, kulübesinin içinde öyle oturuyordu aynı soydan gelen köpek..
Selam verdi:
“Merhaba...”
“Merhaba...”
“Adın ne?...”
“Paşa...”
*
Merak etti:
“Şu önündeki şey ne Paşa?..”
“Yemek tabağım...”
“İçinde ne var?..”
“Kemiğim...”
“Şu ne?..”
“Su tasım...”
“Ya şu yumuşak koltuk gibi olan?...”
“Minderim... Üzerinde oturayım diye...”
“Kim veriyor bunları?..”
“Sahibim...”
*
Kulübenin içindeki Paşa sordu bu kez:
“Peki sen ne arıyorsun?..”
“Yiyecek...”
“Yiyecek aramakla bulunur mu?..”
“Zor ama bulunabilir... Çok koşturmak lazım... Gece gündüz dolanacaksın... Kimi zaman bulamadığımda o gün aç geçer... Ama mücadele etmezsen ölürsün...”
*
Kulübenin köpeği Paşa akıl verdi:
“Bir sahibin olsa, sana baksa ya... Karnını doyurur, suyunu verir... Hiç yorulmazsın adamım... Aç da kalmazsın, susuz da...”
“Tasım da olur mu?..”
“Olur...”
“Oturmak için minder de mi verirler?..”
“Verirler tabii...”
*
Kurt sordu:
“Peki şu omuzunda parlayan ne?..”
“Tasmam...”
“Ne işe yarar?..”
“Sahibim beni yönettiğine göre bu lazım... Nereye çekerse oraya...”
“Ya O’nun istediğini yapmak istemezsem?..”
“Karşılığında yapacaksın... Onca şey veriyor yani...”
*
Döndü gitti öbürü...
Giderken, kulübedeki Paşa’ya seslendi:
“Hiçbirisini istemem... Ben özümde kalayım daha iyi...”
Cumhuriyet Gazetesi - 29.05.2012, Salı
29.04.2012