03.09.2012 / İclal Aydın - 'Köfteden Versene'
Hepinize mır dolu bir hafta diliyorum...
Bendeniz Leylaaanım...
İclalaanım’ın ev arkadaşı olan kediyim biliyorsunuz. Dubai’de yaşayan arkadaşım Bubble ve şu anda Kuşadası’nda olan Kediefe’ye yazdığım mektuplardan bir kısmınız beni tanıyor sanırım...
İclalaanım’la aramız pek iyi değil bir süredir. Eskiden koyun koyuna film izlerdik. Ben gırıl gırıl keyfime bakardım. Şimdi o çalışma masasından kalkmıyor. Ben de sandalyeye atlar gibi üstüne atlamak istedim. Üzerinde şort vardı. Tam tutunamadım. İclalaanım salondaki koltuk kadar sağlam değilmiş... Üzerinden kaydım. Kayarken de korktum, tutunmak için tırnaklarımı çıkarmışım...
İstemeden oldu tabii...
Hani salondaki yeni aldığı kadife koltuğu boydan boya tırmıklamıştım da küsmüştük ya...
Sanıyorum İclalaanım’ı da boydan boya tırmıklamış oldum..
Ondan iplik çıkmadı ama kan çıktı...
“Naptın Leylaaaanım yaaaa, naptın yaaaa” dedi. Canı çok yandı galiba.
Ben o kadar çok korktum ki, koşarak gittim, salondaki halının altına girdim. Bu sefer sadece kafamı sokmadım. Bütün bedenimi soktum. Halının ortasına kadar geldim. Uzun bir süre bekledim. Beni çıkarmak için çok uğraştı ama halının altında yaşamak galiba daha eğlenceli..
Bugünlerde benimle az ilgileniyor. Sürekli çalışıyor. Çok çalışıyor. Sadece azcık uyuyor. Kimse O’na dokunmuyor. Meryem’le, Batu olmasa o halının altından çıkmam inanın. O kadar yalnızım bu günlerde...
***
Kızı da şimdi aile büyüklerinin yanında.
“O da yokken bu zamanı iyi değerlendirmek gerek” diyor hep... Geç saatlere kadar hep bilgisayar başında. Sonra da ya çekime gidiyor ya da oyununu oynamaya...
Dün ama çok kızdı birine. Çok eski ve çok sevdiği bir arkadaşıymış. Televizyoncuymuş. Bir yerde köşe yazıyormuş. Hatta köşe yazmasının başlangıcında desteği bile varmış. Neyse o televizyoncu köşe yazarı bu sezon bitecek diziler bunlar her iddiaya girerim diye bir yazı yazmış. “Adresim de bu eğer devam ederse gelin bana hesap sorun” diye de garip bir iddia atmış ortaya...
Benim laflarım değil bunlar, İclalaanım telefonda konuşurken duydum. Kediyim ben, sadece gözümü dikip bakıyorum ne oluyor diye...
Niye bu kadar üzüldü, kızdı diye anlamaya çalışıyorum...
Dedi ki:
“Bu nasıl bir kalp ve akıldır? Bu nasıl bir kalemdir Allah aşkına? Şu anda o setlerde eli kalbinde yaşayan oyunculara, set çalışanlarına böyle bir kötülüğü bir televizyon insanı nasıl yapar? Böyle bir acımasız, zalimce iddiaya girmek ne şimdi? Bugün onlarca dizi setinden yüzlerce kişinin moralini bozarak, kendi üzerine böyle kötü bulutu çekmek akıllıca mı? Ne olacak? Hepimiz işsiz kaldığımız da Mesut Yar ahahahahaa ben yazmıştım, ben biliyordum diyerek masasında daha mı mutlu olacak yani? Bildin ulan, al sana on bin lira mı diyecek rakipleri?”
Telefonu kapadı sonra...
“Miyav” dedim... Bana baktı, gülümsedi...
“Halının altına girelim mi” dedim ama anlamadı...
Sonra telefonu bir daha çaldı.
Yapımcısıymış arayan...
“Kanal bu işte karda. Büyük bir prodüksiyonun sorumlusu olarak, bu işte karar verme mercii yapımcıdır. Kanalın, oyuncularının, tüm çalışanlarının kazandığı bir işin kaldırılması söz konusu değil.”
Telefonlarını sessize aldı. Ben o sırada masaya çıktım. Bana baktı. Yüzüme eğildi. Ben de patimle yanağını okşadım. Çok mu üzüldün demek bu kendi aramızda..
“Yok be Leylaaanımcım, üzülmedim. Üzülmem... Merhamet ve akıldan uzaklaşan sevdiklerime kızarım ancak. Kızdım” dedi..
“Bana kızma, o yediğin köfteden versene” dedim...
Anlamazdan geldi..
Anlamamış olması ihtimali çok yüksek...
Biriniz şu yazıyı okutsun. “O köf-te-den ver-se-neeeeeeee!”
Hadi mırrr...
Gazete Vatan - 03.09.2012, Pazartesi
03.09.2012