11.08.2012 / İclal Aydın - Kedi Dili - 2
Sevgili Bubble
Fotoğrafını “Instagram”da görmüş İclalaaanım. Aslında önce pek geçinemediğiniz bir komşun var ya, hani gözleri şaşı, ağzı yamuk olan sarı kedi... Onu görmüş, çok gülmüş, çok beğenmiş... Sonra da senin esnerken bir fotoğrafına rastlamış. İlk kedisi Paşa’ya çok benziyormuşsun sen. Bana da gösterdi. Ben daha tam odaklanamadığım için şöyle bir baktım ne gösteriyor acaba diye, sonra uyumuşum kucağında... Patimle bir iki defa vurdum eline uyumadan önce. Çünkü o başka kedilerin fotoğraflarına bakarken biraz kıskanıyorum...
Sevgili arkadaşım, öğrendim ki güzel ev arkadaşınla birlikte Dubai’de yaşıyormuşsun. Oysa İstanbul’da olsaydın belki sen, ben ve KediEfe oynardık... KediEfe buradaki tek arkadaşım benim. Marlon Brando’ya benziyormuş... İclalaaanım öyle diyor.
Ben Marlon’u tanımıyorum. Öğreneceğim daha çok şey var. O yüzden mutluyum. Dubai neresi onu da bilmiyorum ama uzak olduğu kesin. Bizim apartmanın birinci katına kadar biliyorum.
İki gün önce ikinci kez evden kaçtım. Aslında ilk kaçışımda o kadar çok korkmuştum ki dış kapıya hiç yanaşmıyordum haftalardır... Ama içimdeki keşfetme dürtüsüne ve küçük yaramaza söz geçiremiyorum. Beni o yönetiyor zaten... Ama bu sefer birinci kata kadar bile inemedim. Beşinci katın kapısına gittim yattım. Çok pişman oldum yine. Dün gece de piyanoyu açık unutmuşlar, üzerinde yürürken o kadar çok ses çıktı ki ödüm patladı. Her adım attığımda çıkan sesler yüzünden dondum kaldım. Allahtan uyandılar da ışığı açıp beni tuşların üzerinden aldılar. İşte böyle, kendi yaramazlıklarımdan kendim korkuyorum...
Bubble kardeşim... Sen benden tecrübeli görünüyorsun...
KediEfe’ye de sordum aynı soruyu...
Şimdi mesela, ben eve ilk geldiğimde bir sorunum varsa bunu İclalaanım’a anlatabilmek için yatağına çiş yapıyordum. O da kızıyordu ama anlamaya çalışıyordu ben acaba ne söylemek istiyorum diye...
İclalaaanım bazen çok kızgın bakıyor bilgisayara. Ben kadife koltuğa tırmık attığım zaman nasıl kızıyorsa öyle kızıyor... Ya da çok üzgün bakıyor bazen. Bilgisayarı kapatıyor. Kızını yatırıyor. Sonra beni kucağına alıyor, öyle oturuyoruz karanlıkta... Senin ev arkadaşın da yapıyor mu böyle?
Bunlar böyle sustukları zaman ne yapmak, nasıl davranmak gerek dersin?
Ben sokulup, patimle koluna, yanağına dokunuyorum. Mırıl mırıl üzülme diyorum...
Dün sabah uyandığımızda kızıyla ikimizi yatağına aldı. Üçümüz yatağa yayıldık. Bilgisayarda yine haberleri okumuş sabah sabah üzgündü. Sinirliydi yine.
“Bir an önce büyüsen de, buralardan çekip gitsek mi yoksa keşke her şey senin çocuk masumiyetinde mi kalsa, kalabilse bilmiyorum. Hayvan sevdiğin için, müziğe bağlandığın için, çoğunluk bir şeye inanırken sen aynı şeye inanmadığın için senin canını acıtırlarsa bir gün...” dedi kızına...
“Ne oldu ki anne, anlamadım ama şimdi ben” diye sordu kızı...
“Büyümek, derdini anlatmak, insanları anlamak zor iş be güzel kızım... İnsanlarla aynı fikirde değilsen hele...” dedi, sonra da kızının saçlarını okşadı.
Derdini anlatamıyorsa kiminle derdi varsa gidip yatağına işesin bence. Hiç hoşlanmıyorlar bu durumdan ya, önce kızıyorlar ama sonra oturup düşünüyorlar bu niye işedi şimdi yatağa diye... Ben olsam öyle yapardım yani. Sen peki? Sen nasıl ifade ediyorsun sorunlarını? Mektubunu bekliyorum... Kendine iyi bak. Yaş mamanı kurutmadan ye. (Bunu yeni öğrendim, cümle içinde kullanmak istedim.)
Not: Bu dünyanın, toprağın, havanın, suyun öncelikli olarak insanoğluna ait olmadığını, bu gezegenin hepimizin olduğunu unutanlara unutturmamak için savaş verenlerden birine, Yonca Evcimik’e mııır da mııııırrrr... Ben görürsem senin yerine de bir güzel öperim...
Gazete Vatan - 11.08.2012, Cumartesi
11.08.2012