11.06.2021 / Yalçın Bayer - Belanın Adı: Çamur Gibi Koyu Sıvı
Herkes merak içinde... Kiminle konuşsam lafa “Marmara” ile giriyor, “Ne olacak” diye devam ediyor sözlerine... “Marmara Denizi”nden bahsediyorum. Marmara, su yüzeyini saran ve halkın “deniz salyası” dediğimiz “müsilaj”la boğuşuyor. “Covid-19” salgını nedeniyle nasıl ki günlük konuşmalarda “filyasyon”, “entübe” gibi tıbbi kelimeler bolca kullanılmaya başlandı ise “müsilaj” kelimesi de öyle oldu. “Müsilaj” kelimesi “TDK Sözlüğü”nde yok.
Türkçeye bir kelime olarak Fransızca “Musilage”, İngilizce “Mucilage” veya İtalyanca “Musilage”den geçmiş. Kelimenin etimolojik kökeni ise geç Latinceden geliyor. “Mucilago” yani çamur gibi koyu sıvı anlamında.
Marmara, tüm çevresi bir ülke sınırları içinde kalan dünyadaki tek deniz. Yüzeyi 11 bin 350 kilometrekare... Adalarında bol miktarda mermer bulunması yüzünden bu isim verilmiş. Yunanca “Marmaros”, mermer anlamına geliyor. Marmara’ya kıyısı olan yedi ilde (İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Balıkesir, Bursa, Yalova ve İzmit) vahim bir durum yaşanıyor. Marmara’nın sadece binde biri salya ile kaplı olsa, 11 kilometrekarelik bir alan; yani 11 milyon metrekare anlamına geliyor. Araştırmalarda, sadece deniz yüzeyinde “müsilaj” değil, 15-20 metre derinliğe kadar jelimsi bir yapının olduğu söyleniyor. Gelişmeleri detaylı tekrara gerek yok. Alınan su örneklerinde bir litrede 0.8 milimetreküp oksijen ölçülmüş. Halbuki deniz içindeki yaşamsal faaliyet için alt sınırın 2 milimetreküp olduğu söyleniyor. Açıklamalara göre, oksijenin azalmasına ve müsilaja neden olan iki şey “azot ve fosfor” yükleri. Sebebi de yıllardır denize akıtılmış yükler.
“New York Şehir Üniversitesi”nden Prof. Andre Aciman, “Proust okumak insanı okumaktır” diyor. Yalnız Fransa’nın değil dünya edebiyatının bir ustası olan Fransız yazar Marcel Proust’un şu sözünü hiç unutmamalıyız: “İnsan en çok kaçtığı şeyden asla kurtulamıyor.” İşte bu bugün Marmara’da yaşanan şey, yıllarca evsel ve sanayi atıklarını arıtmaktan kaçmanın bir sonucu. Proust’un dediği gibi bundan kaçış yok, kurtuluş da yok. Şimdi acı gerçekle yüzleşiliyor. Her kaçılan gerçeğin altında bir başka gerçek daha var. O da gerçeğin sıkı bir takipçi olması. Sorun kaçtıkça kartopu gibi daha da büyüyor. Çevreyi kirletenler, kirletilmesine seyirci kalanlar aslında bugüne ve geleceğe ihanet ediyor.
……………………………
Hürriyet Gazetesi - 11.06.2021, Cuma
11.06.2021