02.06.2019 / Fatih Çekirge - Bu Memleket İçin Kalpten Gelen Bir Sitem Vicdandan Süzülen Bir İsyan
Bu yazıyı özellikle bayrama girerken yazıyorum. Nefislerin terbiye gördüğü bir bayramın arifesinde yani.
Kavgasız, hakaretsiz...
Ancak gönül terzilerinin dikebileceği bir kumaştan seçiyorum kelimelerimi...
Bu yazımda sitem var...
Çünkü bir türlü o sesler duyulmuyor...
Aylardır, günlerdir duyulmuyor...
Bana sitem ediyorlar... Yazıyorlar. Uyarıyorlar. Yardım istiyorlar...
Sitem var...
Diyorlar ki...
“Hiç sahibi yok mu bu cennet kıyıların...”
Sahilleri isim isim, parsel parsel söylüyorlar.
İşte yine yazıyorum:
Türk denizciliğinin efsane ismi Sadun Boro, dönemin Çevre Bakanı ile yaptığımız bir toplantıda şöyle demişti:
“Ne olur bari bizden sonra gelecek nesillere kirletebilecekleri bir deniz ve doğa bırakalım...”
Sadun Abi bunu gülerek söylemişti...
Ama şimdi bakıyorum...
İmar affını fırsat bilenler “Özel Çevre Koruma Bölgeleri”nde, sahillerden denizlere doğru evleri konduruyorlar.
İskeleleri çıkıyorlar.
Açık olan bir şey var...
“Denize sıfır iskele bu bölgelerde yasak... Yasak...”
Bunu bana bir önceki Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki de açık açık söyledi...
Daha önceki bakanlar da söyledi.
Şimdiki bakan Murat Kurum’un da mücadele ettiğinden kuşkum yok...
Zaten yasa çok açık.
Ama bakıyorsunuz, sanki yıllar önce o evler oradaymış gibi gösterilerek resmen dolandırıcılık yapılıyor.
Devlet dolandırılıyor, milletin malı çalınıyor...
İşte bunları sakince yazıyoruz…
Deniz ve doğa sever olarak laciverdin estetiğiyle, meltemin yumuşaklığıyla, ardıçların saygısıyla, yunusların aklıyla, pavuryaların hürmetiyle söylüyoruz.
Ama bir türlü yerine ulaşmıyor.
Peki ulaşacağı yer neresi?
Yalnızca devlet mi? Yalnızca bakanlık mı?
Jandarma mı?
Sahil Güvenlik mi?
Hayır arkadaş...
Önce bu yasakları çiğneyerek denize, doğaya zarar verenlerin kalbine ulaşmak istiyorum.
Ama nafile...
Açgözlülük, hırs, ele geçirme, mal edinme hırsı...
Bir karış kıyıyı daha çevirerek “Cennet benim oldu” diyenlerin gözü dönmüşlüğü...
Bunlara karşı diyebileceğim tek şey şu oluyor:
“Sen milletin malını çalarak cenneti aldığını zannetme, böylece asıl cenneti kaybediyorsun.”
Tabii bir cennet inancın varsa...
Yoksa da bu dünyaya olan saygını kaybediyorsun.
Sen!
Yani “Cenneti parselledim” diye bu dünyayı cehenneme çeviren hırsız!
İşte “Google haritaları”nda her şey ortaya çıkıyor.
Kaçak evler mühürleniyor. Ama nafile.
Yüzsüzlük denizinde yüzenler yine saldırıyor kıyılara.
O nedenle soruyorum:
Milletin malını çalanlara savcılar ne yapıyorsa, bunu yapanlara neden yapmıyor?
Neden bu davalara “idari mahkemeler” bakar da “ceza mahkemeleri” bakmaz?
Sorular... Sorular... Sorular...
Dedim ya...
Sitem var...
İsyan da var elbette...
Ama öfkeyle değil...
Sevgili Meslektaşım
Çok iyi biliyorum ki... Meslektaşlarımın tamamı çevrecidir.
Doğa sever. Şiir sever. Sanat sever. İnsan sever. Çocuklarına kuşları, denizleri anlatır...
Ama dikkat ediyorum. Çevre haberleri birinci sayfalarda pek yer bulmaz.
Meclis gündeminde sıradan bir yeri vardır.
Sahillerde yaşanan vurgunların peşine düşülmez.
Televizyonlardaki tartışma programları bir tek kez bu konuyu bir dosya halinde incelemez.
Ekranları “siyasetin horoz dövüşü sahnesi” gibi görmek isteyenlere karşı...
Bunu yapar mı meslektaşlarım.
Yaparlar elbette.
Onlara bir abileri ya da kardeşleri olarak seslensem...
Saygıyla, hürmetle rica etsem...
İsyanın da saygısı vardır...
İşte o saygıyla isyanımı iletsem...
“Lütfen!” desem...
Nice bayramlar olsun...
Bu memleketin kuşlarına, denizlerine, ağaçlarına, balıklarına, çiçeklerine, hayvanlarına saygı duyan bütün insanların bayramını kutlarım...
(Çevre için elinden geleni yapanlar olduğunu biliyorum. Amacım suçlamak değil, suçluları durdurmak…)
Hürriyet Gazetesi - 02.06.2019, Pazar
02.06.2019