04.06.2014 / Bekir Coşkun - Kuğular...
İngiliz basını “Kraliçenin parktaki kuğusunu bir Türk kesip yedi” diye yazdı...
Gurur duydum...
*
Olabilir...
Bu baktı kuş...
Uçtuğuna göre “kaçanı da uçanı da” diye atadan kalma sözün sahibi olarak yakaladı ve kesip yedi...
İngilizler kızdı...
*
Orası öyle bir yer...
Yeterince gelişmedikleri için, yeşil alanlar halkın, koruluklar, parklar, orman, deniz, kıyılar, dağlar, dereler halkın...
Kuğu kraliçenin...
*
Bizimkine git de ki:
“Şu ördek senin...”
Tekme atar...
“Niye üçüncü köprü güzergahı araziler benim olmuyor da ördek benim oluyor” diye...
*
İngiliz polisi kuğunun izini sürdü belli ki...
Bizim vatandaş Hasan’a gitti kuğunun izi, O’na sordular “Bir kuş gördün mü?” diye... Hasan yiğit bir kardeşimizdi...
“Kuş mu?” diye sordu...
Yemişti...
Bu sefer Hasan sordu:
“Yedim ama, sorun bakalım niye yedim?..”
*
Tabii ki AB ülkelerine vizenin kaldırılmayış nedeni “Bunlar gelip de kuğularımızı yerler” diye değildir...
Bir gözünün önüne getir bizim parklarımızı...
*
Ve 21’inde bir kuğu gibiydi o da...
Uzun boyunlu, hüzünlü başı yanda, tertemiz ve ak yüreği, süzülür gibi kayıp da, bakmaya kıyamadığın civanım...
Gönül bahçelerimizin süsü...
İşte bir kurşundur kafasına...
*
Taksim’in, Beşiktaş’ın, Eskişehir’in, Kızılay’ın ya da Kuğulu’nun... Hangisinin olursa olsun, bir parkın kuğusunun ölümüne umursamaz bakarsan, kafasından vurup da...
Hatta oh çekip sevinirsen...
İnsanlığından utanmadan kalanlarını vurun dersen...
İşte mesele budur...
*
Biri monarşinin güvencesinde kuğu, öbürü cumhuriyetin güvencesinde çırpınan bir garip özgürlük kuşu...
Adam olamıyorsun işte...
Adam...
Mesele bu...
Sözcü Gazetesi - 04.06.2014, Çarşamba
04.06.2014