04.06.2018 / Türkiye’nin Tatlı Su Kaynaklarının Neredeyse Tamamı Kirli
“5 Haziran Dünya Çevre Günü” vesilesiyle “TMMOB Çevre Mühendisleri Odası”nın açıkladığı “Türkiye Çevre Raporu” Türkiye’deki çevre kirliliğine ışık tuttu. Rapora göre, Türkiye’de tüketilen plastik ambalajın sadece %21’i toplanabiliyor, tatlı su kaynaklarının %79’u kirlenmiş durumda, denizlerdeki kirlilik artış gösteriyor ve iklim değişikliğine bağlı sebeplerle doğal afetlerin sayısı hızla artıyor.
“5 Haziran Dünya Çevre Günü”nde “TMMOB Çevre Mühendisleri Odası” Başkanı Baran Bozoğlu tarafından sunulan “Türkiye Çevre Durum Raporu”nun basın toplantısında Türkiye’deki çevre kirliliğinin güncel durumu ortaya konuldu. Bu yıl teması “plastik kirlilik ile mücadele” olan “Dünya Çevre Günü”nde Türkiye’deki plastik gerçeğine de ışık tutan rapor, Türkiye’de tüketilen plastik ambalajın yalnızca %21’inin toplanabildiğini ortaya koyuyor. Rapora göre, Türkiye’de farklı sektörlerde toplam 8 milyon 612 bin ton plastik tüketilirken 1 milyon 800 bin ton plastik ambalaj piyasa sürülüyor ve bunun sadece 384 bini toplanıyor. Türkiye’de atık olarak beyan edilen plastik atık miktarı ise sadece 179 bin ton. Rakamlardan da anlaşıldığı gibi Türkiye plastik atık kaydını tutamıyor.
Denizlerdeki Kirlilik Artıyor
“Türkiye Çevre Durumu Raporu”, özellikle “Büyük Menderes”, “Kızılırmak”, “Sakarya”, “Susurluk”, “Küçük Menderes”, “Gediz”, “Bakırçayı” ve “Ergene” nehirlerinin durumlarının çok kötü olduğunu ortaya koyuyor. Türkiye’deki yüzey sularının, derelerin ve göllerin %79’unun kirlemiş durumda olduğunu belirten Baran Bozoğlu basın toplantısında şöyle konuştu: “Türkiye’deki tatlı su kaynaklarımız ciddi bir tehdit altında. Bu rakamın yaklaşık %60’ı, içmesuyu kaynağı olarak kullanılamayacak nitelikte suyu temsil ediyor. Bahsi geçen nehirler açık kanalizasyona dönmüş durumda, arıtarak yeniden kullanma potansiyeli olan sularımızın ise %99’unu kullanmıyoruz ve başta Muğla, Mersin, İstanbul ve İzmir olmak üzere denizlerimizdeki kirlilik artıyor.” Raporda ayrıca 186 “Organize Sanayi Bölgesi”nin yarısından fazlasında (%56) atıksu arıtma tesisi bulunmadığı belirtiliyor ve yenilerinin var olanlardaki işletme sıkıntıları göz önüne alınarak planlanması gerektiğine dikkat çekiliyor.
Hava ve Toprak Kirliliği Sağlığımızı Tehdit Ediyor
Rapora göre, Türkiye, iç ve dış ortam hava kirliliğine bağlı ölümlerde yüz bin kişide 47 ölüm oranı ile Avrupa’da hava kirliliğine bağlı ölümlerin en çok yaşandığı 22. ülke. Hava kirliliğinin en çok etkilediği iller arasında ise Ankara, İstanbul, Adana, Amasya, Bursa yer alıyor. Türkiye’deki hava kirliliğinin başlıca nedenlerini evsel ısınma, araç kullanımı, termik santraller, maden ve sanayi işletmeleri olarak belirten raporda toprak kirliliğine de dikkat çekiliyor ve Türkiye’de 24 bin adet toprak kirliliği konusunda şüpheli saha bulunduğu ortaya koyuluyor. “Dünya Sağlık Örgütü” (WHO), her yıl üç milyondan fazla kişinin pestisit zehirlenmesinden dolayı hastaneye kaldırıldığını tahmin ediyor ve milyonlarca kişinin erken ölümü ile sonuçlandığını belirtiyor. Bozoğlu’nun sunumuna göre, Türkiye’de satılan pestisit miktarı biliniyor, fakat hangi arazide ne kadar kullanıldığı bilinmiyor.
İklim Değişikliğine Bağlı Doğal Afetler Artıyor
“Türkiye Çevre Durumu Raporu”, Türkiye’de 1940’lardan 2016 yılına kadar doğal afetlerde çok ciddi bir artış eğilimi olduğunu ortaya koyuyor. Sera gazı emisyonlarının tetiklediği iklim değişikliği kaynaklı bu artış Türkiye’de kendini en çok şiddetli ve düzensiz yağış ve sel, fırtına, dolu, kar, yüksek sıcaklık ve kuraklık olarak kendini gösteriyor. Afetlerden en çok etkilenen bölge ise Karadeniz. Rapor, Türkiye genelinde 2016 yılında 134 sel felaketi yaşandığını belirtiyor. Bozoğlu iklim değişikliğinin şu anda yaşandığını söylüyor ve bir iklim eylem planı hazırlamanın aciliyetinden bahsediyor: “Ülkemizde özellikle son yıllarda yaşanan dolu ve sel felaketleriyle iklim değişikliğinin etkilerini çok yakından hissetmeye başladık. İklim değişikliği ne yazık ki doğal kaynakları da kısıtlıyor; sera gazlarının artışıyla birlikte azalan su kaynakları tarımsal üretime etki ediyor ve biyolojik çeşitliliği de azaltıyor. İklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir kilometre taşı olan ‘Paris Anlaşması’nın onaylanması ulusal ölçekteki çalışmaların hız kazanmasını sağlayıp, tüm paydaşların katılımı ile gerçekleştirilmesi gereken azaltım ve uyum faaliyetlerinin uygulanmasını da hızlandıracaktır.”
Türkiye’deki gürültü kirliliği ve atık sorunu gibi farklı çevre kirliliği konularına da değinen rapor Türkiye’nin güncel çevre durumunun fotoğrafını çekerek, karar vericilere de önerilerde bulunuyor. Bozoğlu ülkemizde çevre yönetimi alanında yaşanan güzel gelişmelerden de bahsediyor: “Türkiye’de bir yandan düzenli atık depolama sahalarının, atıksu arıtma tesislerinin sayısı artıyor, alt yapı güçlendiriliyor ve ağaçlandırma faaliyetleri yapılıyor. Ancak, bu gelişmelerin yanında, çevre kirliliği halen artıyor; derelerimiz, havamız ve toprağımız kirlenmeye devam ediyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün %56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14.6 milyon hektara inerek %19’a gerilemiştir. Ülkemizde, entegre çevre yönetimi yaklaşımı uygulanmalıdır. Yatırım yapan ile denetleyen, izin veren aynı kurum olmamalıdır. Sularımızın kirlenmesini engellemek için ülkemizde ekosistem odaklı atıksu yönetimine odaklanılmalıdır ve ‘Su Kanunu’ acilen güncellenerek kanunlaştırılmalıdır. İklim değişikliğine karşı kentlerimizin ve kırsal alanların hazırlıklı olması için uyum faaliyetlerine başlanmalıdır.”
https://www.iklimhaber.org sitesinden alınmıştır. - 04.06.2018, Pazartesi
04.06.2018