27.01.2013 / Selahattin Duman - Ne Çekiyorsak Şu İnsan Dostlarından Çekiyoruz
Derdimi bu yazıyla istida edip “Seyrek Bıyıklı Asabi Şahsiyete..” bizi bu dertten kurtarmazsan sana oy yok, diyeceğim.. O da bana “Al o oyu, cebine koy.. Helva sararsın..” cevabını verecek.. En iyisi kendi kendime söylenmek..
Allah için elinizi vicdanınıza koyup bir şey söyleyin, demeden önce bir tarif vereceğim..
Türkiye’nin en büyük şehrinde yaşıyorsunuz.. (Beş yüz küsur sene imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehirden söz ediyorum..)
Memleketin incisi.. Şehirlerin güzellikte birincisi..
Ve bu kulunuz “köpek terörü..” yüzünden gafil ömrünün en zor zamanlarını yaşıyor..
Tıpkı binlerce insanın yaşadığı gibi..
Bizim “Vatan Kitap”ın paşası Buket Aşçı hanım benim canım, bu köpek terörü yüzünden Tarabya’daki evini terk edip, insanı daha çok bir semte kaçmıştı..
Niyesini sorduğumda da;
“Abi, sürüler halinde üzerime geliyorlar.. Evden taksi çağırmadan çıkamıyorum, taksisiz dönemiyorum.. Maaşın beşte biri taksiye gidiyor..” demişti..
***
İnsanın en yakın dostu diye tanımlanan köpeklerin, taksici esnafına verdiği bu dolaylı desteğin tek örneği Buket Aşçı değil..
Haydi o kız çocuğu..
Komşum Engin Bey’in dağ gibi elemanına ne demeli?
Koç gibi adam “Gündüz problem yok ama gece oldu mu köpeklikten çıkıp kurt oluyorlar.. Evin kapısına kadar taksiyle gitmezsem aralarından geçmenin mümkünü yok..” diye yakınıyor..
Frederick Burnaby’nin yüz kırk sene önce İstanbul’u gördükten sonra yazdığı gibi “Dördü beşi bir araya geldi mi süvarisini atından alırlar..” azgınlığı..
“İnsanın en yakın dostu köpeklerin..” böylece cinsiyet ayırımı yapmadığının altını çizdikten sonra konuyu evden örneklerle güncelleyeyim..
Köpek Servisi..
Kızım durduk yerde “Baba, dışarıya çıkacak mısın?” diye sordu..
Çıkmayacaktım ama varsayalım ki çıkacağım, nedir?
“Beni arabayla yokuşun başına bırakır mısın?”
Allah Allah!
Jeton hemen düştü tabii ama kızım köpeklerle dosttur.. Yanında köpek aleyhine dedikodu bile yapamazsın.. Hayvan besler, sokak köpeklerini okşar, peşine takıp kapıya kadar getirir..
Şimdi köpekten yakınıyor..
“Taksi yoksa evden çıkamıyorsun.. Bu nasıl iş yaa!!” dediğinde meselenin kronik hale geldiğini anladım..
Hanımefendi de aynı durumda..
Evinde sekiz sene köpek besleyip, ölüm acısına dayanamadığı için bir yenisini almayan bir hayvan dostu..
Eve geleceği zaman telefon ediyor.. Ben arabaya atlayıp üç, dört yüz metre ileriden alıp eve getiriyorum..
İşe giderken de aynı şeyi yapıp, kızcağızı köpeklerin kapsama alanından uzak bir yere bıraktıktan sonra dönüyorum..
Günde en az dört kez bu işlem yapılıyor..
Evdekiler arabaya alınıyor..
Eski kovboy filmlerinde beyaz göçmenleri Kızılderili bölgesinden geçiren adamlar gibi, kızlar “köpek bölgesinden geçirilip..” emniyetli bir yere bırakılıyor..
Ne o? Modern hayatın her türlü nimetine sahip şehirlerin şehri İstanbul’un göbeğinde yaşıyoruz..
Benim ev site içinde..
Adı site ama duvarı neyim yok.. Bildiğin 1950 model İstanbul mahallesi.. Siteliği, orta yerdeki blokları yapan müteahhidin kendi kendine terfi takmasından..
Bizim dik yokuşu çıktın mı çakma siteden ayrılmak için iki seçeneğin var..
Ya sola dönüp “Levazım Evleri”ne doğru gideceksin ki bu yol üzerinde seni sarı tüylü köpekler bekler..
Veya sağa dönüp, bir yokuş daha çıkacaksın..
***
Yolun sağı, kapkara bir köpeğin liderliğindeki çeteye ait.. Oradan geçenlere “Vay! Sen soldan gitmediğine göre bizi takmıyorsun..” deyip saldırıyorlar..
Sola döndüğünde sarı tüylü köpeğin liderliğindeki çetenin içine düşüyorsun ki onlarda da “Bizi takmıyorsun hee!” kompleksi var..
İki ucu tüylü değnek..
Haaa! Şunu da söylemeden geçemeyeceğim.. Her iki çeteye mensup köpeklerin tamamı modern hayat şartlarıyla uyumlu..
Hepsinin aşısı yaptırılmış.. Kaydı tutulmuş.. Çoğu kısırlaştırılmış..
Tecavüze uğrayanın başka ihtimallerden endişe duymasına gerek yok yani..
Aşılı olduklarını gösteren etiket kulaklarına tutturulmuş.. Cümlesi birden o etiketi “üstün hizmet madalyası..” gibi taşıyor..
Abası Yırtığa..
Bunlar sekiz on sene önce, yani kısırlaştırılmadan veya aşılanmadan önce bu kadar saldırgan değillerdi..
Ne olduysa bunlara, kulaklarına zımbalanan o aşı madalyalarını taktıktan sonra oldu..
“Resmi olarak himaye altındayım.. Belediyede sicilim var.. Tüyümü koparsan altı aydan başlar..” havalarına girip, azgınlaştılar..
Ben şahsen köpeğin zeki bir hayvan olduğuna da inanmam.. En akıllısı canı istediğinde döner kendi dışkısını yer..
Bizimkiler hepten şuursuz..
Üç beş kadın var mahallede.. Konu komşudan topladıkları yemek artıkları ile bunları sürekli besliyorlar..
Beslemek yanlış bir şey değil ama hayvan bunu ters anlıyor..
O kadınları sahibi belleyip, geri kalanlara saldırıyor.. Zekasının tavanı bu kadar işte..
Özellikle o evlere temizliğe gelen gündelikçi kadınlar perişan..
Yaşar Kemal’in dediği gibi köy yerinin köpeği, abası fiyakalıya dalaşır..
Şehir yerinin köpeği de abası yırtığa havlar..
Bunların birinciye gelen düşmanları da kim biliyor musunuz? Kimliklerini kılıklarından dolayı saklayamayan gündelikçi gariban kadınlar..
Gelip geçen arabaları gördüklerinde, sürücüsünün gözünün içine “Beni yolun başına kadar götürüversen..” diye yalvarır gibi bakıyorlar..
***
Sokak köpeklerinin işlediği şenaate gözlerini kapayıp, sadece onlardan yakınanlarla kavga eden kadınlar yüzünden kimse bir çare bulamıyor..
Bir çocuk köpek tarafından parçalandığında utanmadan başka yere bakan bu kadınlar yüzünden belediyeler de çaresiz..
Arada bir köpekleri topluyorlar, bunların şerri yüzünden öbür belediyenin ilçe sınırları içinde bırakıyorlar..
Öbürleri de bizim belediyeye aynısını yapıyor..
Biz de doğunun ıssız dağlarından birindeki mezrada yaşar gibi korkumuzu yanımızda taşıyarak gidip geliyoruz..
Yaşasın şehir hayatı!
Gazete Vatan - 27.01.2013, Pazar
27.01.2013