06.06.2017 / İbrahim Ethem Gönenç - Gül İle Bülbül Aşkı
Hayatın özünü doğada arayan Anadolu insanları, sevgiliye duyulan büyük aşkı da küçücük, hoş sesli bir kuşa, bülbüle yakıştırmışlardır. Gül ile bülbül aşkı Türk halk kültürü ve edebiyatında önemli yer tutmuş; efsanelere, şiirlere, türkülere, şarkılara, resim ve desenlere esin kaynağı olmuştur.
Anadolu’da dilden dile dolaşan bir efsane vardır. “Eskiden gülün rengi kırmızı değil, beyazmış. Bu beyaz gonca gül kendisi için yanıp tutuşan bülbüle hiç yüz vermiyormuş ve her türlü cefayı reva gördüğü deli divane aşık bülbüle, o dillere destan yüzünü göstermekte direniyormuş. Bütün bir kışı sevgilisinin açtığı, ona yüzünü gösterdiği anı görebilmek ümidiyle geçiren bülbül, baharda gülün en üst dalına konup onun açacağı zamanı beklemeye başlamış. Ama gül inat edip, bir türlü açılmıyormuş. En sonunda zavallı bülbülü ağır bir uyku bastırmış. Dalıp da gülün açışını kaçırmamak için günlerce ve gecelerce büyük uğraşlar veren bülbül, daha fazla engel olamayıp dalın üzerinde uykuya dalıvermiş. Bir süre sonra uykusundan uyanıp gözünü açtığında gülün açıldığını, o dilleri kenetleyen, gözleri mühürleyen güzelliğini başka bir aşıkla paylaşmakta olduğunu görmüş. Öyle üzülmüş, öyle perişan olmuş ki, konduğu daldan kendini bırakıp büyük bir hızla düşmeye başlamış. Düşerken gülün dikenleri yırtmış, parçalamış tüm vücudunu ve kan revan içinde gülün dibine ulaşıp, oracıkta can vermiş. İşte rivayet odur ki; o günden sonra bütün güller bülbülün kanı nedeniyle kıpkırmızı açmaya başlamış.”
Halkın dilinde zenginleşen gül-bülbül aşkının, ressamlar, şairler, bestekarlar ve yazarlar için tükenmeyen bir hazine olduğunu düşünürsek; bu efsanevi sevdayı, hayal ürünü bir hikaye gibi değil, doğa ve yaşam anlayışının tüm duyarlılığını yansıtan bir fenomen olarak görebiliriz.
Gerçek hayatta bülbüllerin güllere düşkünlüğünün nedeni ise, tomurcuklarındaki kurtçukları çok sevmeleridir.
Öt Bülbül
Peki, bülbüller baharda neden böyle yanık yanık öterler? Bülbüller her zaman öter. Ancak baharda eş bulmak için yaptıkları, “kırk nağmeli” diye anılan ötüş, tüm diğer ötüşlerinden çok farklıdır. Bu ötüşün iki sebebi vardır; biri dişilere “Bak ötüşüm ne güzel, hadi gel sevişelim” demek için, ikincisi de sınırlarını belli etmek, “Burası benim bölgem, yaklaşanı yakarım!” demek içindir.
Anadolu’da tanınan ve bilinen, bahçesindeki vişne ağacına gelen kuşları gözlediğinden ilk kuş gözlemcilerimizden sayılan rahmetli Zaralı Fatma Hanıma göre ise, bülbülün ötüşünün bambaşka bir nedeni vardır. “Ala sabah bülbül gelir, vişnelere gaga atar gider. Akşama kadar o vişne tanesi sulanır, güneşin de etkisiyle şaraba döner. Akşamın garipler vakti denilen saatinde bülbül geri gelir. Yaptığı bu şaraptan bir iki damla alır, silkinir, kendinden geçer ve başlar şakımaya” der Fatma Hatun.
Rahmetli Aşık Veysel de gül ile bülbülü iki dizede ne güzel anlatmıştır:
“Ezel bahar gelmeyince kırmızı gül bitmez imiş.
Kırmızı gül bitmeyince garip bülbül ötmez imiş”
Bol bülbül ötüşü dinlemeniz dileğiyle, haydi rastgele!
Aydınlık Gazetesi - 06.06.2017, Salı
06.06.2017