09.10.2015 / İbrahim Ethem Gönenç - Aşk Doğanın Kendisi midir?
Evet, bana göre aşk, içimizdeki doğa sevgisinin karşı cinsten bize yansımasıdır. Aşkınızı anlattığınız kelimelere bakın; gülüm, gelinciğim, papatyam, ayım, güneşim, yıldızım, mehtabım, denizim, meltemim, seher yelim, yağmurum, ırmağım, baharım, balım, nar tanem, bülbülüm, kanaryam, kelebeğim, ceylanım, mercanım... Tüm romanlarda ve şiirlerde, doğadaki güzel varlıkları tanımlayan bu kelimelerle anlatılmıyor mu aşk?
Örneğin benim betimlememle aşk; “hani ormanda gezerken birden o güne kadar hiç görmediğin bir çiçek görürsün, birden çarpar seni! Dizçöker incelersin, muhteşem renkleri ve kokusu vardır. Ertesi gün yine ormana gelir, o çiçeği ararsın ve bulursun. Koklarsın incitmeden. Sonra yine, yine gelirsin. Sevgiyle, tutkuyla, hayranlıkla bağlanırsın ona. O çiçek de hergün yeni güzellikler ekler çiçeklerine, renkten renge dönüşür, hergün yeni kokular salar, yeniler kendini, anlamıştır sevildiğini. Artık sen çiçek, çiçek sen olursun, bütünleşirsiniz, kopamazsınız birbirinizden”.
Şairlerin Dilinde Aşk
Şairlerin doğayla bütünselleştirerek anlatımıyla aşk;
“Karadutum, çatal karam, çingenem / Nar tanem, nur tanem, bir tanem / Ağaç isem dalımsın salkım saçak / Petek isem balımsın ağulum / Günahımsın, vebalimsin / Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan (Bedri Rahmi Eyüpoğlu)”
“Belki birgün maviler giyer deniz olurum / Belki birgün yeşiller giyer ağaç olurum / Hiç belli olmaz sevgilim belki birgün beyazlar giyer senin olurum (Nazım Hikmet Ran)”
“Senle ben yerle gök gibiydik / Ne zaman yağmur yağsa toprağa buğusu tüterdi tenimizde / Senle ben ayla, yıldız gibiydik, gecenin karanlığında aydınlığa gebe (Olcay Kasımoğlu)”
Hep doğa sevgisi vurgulanıyor değil mi? Aşık olduğunuzda; doğanızda var olan sevgiyi, öfkeyi, isyanı veya keyfi birlikte yaşamıyor musunuz? Sarhoş olup, ağlayıp, kırılıp, ürküp, neşelenip, mutlu olup, bazen de ıssızlaşmıyor musunuz? Doğanın dağlarının doruklarında, ay ışığında, çayırlarında, gelincik tarlalarında dolaşmıyor musunuz? Gün doğumunda, batımında hayallere dalıp, çöl ateşlerinde yanıp, kavrulup, meltem esintilerinde ferahlamıyor musunuz? İşte bunun için diyorum ki aşk doğanın taa kendisidir. Aşık olduğunuzda; doğayı ve onun güzelliklerini karşı cinste keşfeder ve aslında kendinizi ararsınız sonsuz evrende.
Ama maalesef Charlie Chaplin’in dediği gibi “bu yüzyılda hayatın bize çizdiği özgürlük ve güzelliklerle dolu yolu yitirdik. Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı. Hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve savaşların içine sürükledi. Hızımızı artırdık, ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. Çok düşünüyoruz, ama az hissediyoruz”.
Müşfik Kenter aynı konuda bir şiirle uyarmış bizi; “İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? / Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? / Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? / Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? / Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında? / Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? / Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?”
Yoldaşlarım! İnsancıl değerlerimizi koruyamazsak hayat korkunç olur. Bizim makineleşmeden çok insanlığa, zekadan çok iyilik ve anlayışa gereksinmemiz var. Hayatı, olağanüstü bir mutluluk serüvenine çevirebiliriz eğer istersek. Bunun için aşık olun, olun ki yüreğinizdeki doğa sevgisi de uyansın. Suya düşen bir karanfilse yüreğiniz, bırakın nehirlerin döküldüğü yerlere aksın gitsin!
Haydi rastgele!
Aydınlık Gazetesi - 09.10.2015, Cuma
09.10.2015