30.10.2015 / İbrahim Ethem Gönenç - Resim Doğanın Gözü müdür?
“Resim gözle görünen bir şiirdir, şiir ise hissedilen bir resim...” Leonardo da Vinci
Evet resim doğanın gözüdür. Ressamlar, doğanın gözüyle doğaya ve onun sergilediklerine bakıp, gördüklerini iki boyutlu olarak bir tuvale geçirirler ve bizim doğayı üç boyutlu olarak görmemizi sağlarlar. Bunu yapabilen ressamlar ve tabloları kalıcı olur ve asırlarca unutulmaz. Size onlardan doğanın gözü olabilmiş, ayni dönemde yaşamış, en sevdiğim üçünü bu yönleriyle tanıtmak istiyorum; Claude Oscar Monet (1840-1926), Paul Gauguin (1848-1903), Vincent Van Gogh (1853-1890).
Doğayla iç içe büyümüş ve yaptıkları gözlemlerle doğanın dilini çocuk yaşta öğrenmiş bu üç ressam da, tamamen doğayla kurdukları ilişkiyle, dönemlerindeki hiçbir biçimsel kurala uymayan kendi tekniklerini geliştirmişlerdir. Her üçü de, duyularıyla algıladıklarını iç süzgeçlerinden geçirerek, doğadaki varlıkların kendi gerçekliğini yakalamışlar ve bu varlıkların içselleştirdikleri görüntülerini resimlerine yansıtmışlardır. Doğaya olan aşklarının portresini boyayıp güzel bir tablo elde etmenin, ancak doğru renkleri kullanmakla mümkün olabileceğini anlamışlar ve bunu başarmışlardır. Tabii ki yaptıkları resimlerin herbirinin kendine ait bir gerçekliği vardır; ancak bunların ortak yönü bize doğayı betimleme biçimlerini göstermeleridir.
Claude Oscar Monet (1840-1926)
Paul Gauguin (1848-1903)
Vincent Van Gogh (1853-1890)
Üç Resmin Gizemi Nedir?
Şimdi arkanıza yaslanıp, onların en sevdiğim resimlerine dikkatlice bakın. Önce, Leonardo ustanın dediği gibi resimlerinin şiirsel bir dili olduğunu hemen farkedeceksiniz. Monet sizi nilüferlerle süslenmiş dupduru bir göle, Gauguin tropikal bir adaya, Van Gogh baharda pembe çiçekler açmış meyve bahçesine götürecektir. İlkinde suyun serinliğini, ikincisinde güneşin kavurucu sıcaklığını, üçüncüsünde bahar havasının kokusunu hissedeceksiniz. Yani doğayı onun gözünden görüp, onun içinde varolduğunuzu duyumsayacaksınız.
Nasıl Doğanın Gözü Oldular?
Monet, modern resim sanatındaki ilk büyük devrimci hareket empresyonizmin (izlenimciliğin) yaratıcılarındandır. Gauguin ve Van Gogh ise resimde, empresyonizme önem vermemiş, sembolizmi benimsemiş, post-empresyonist (ard izlenimci) ressamlardır.
Monet resimlerinde ışığın sudaki yansımasını, seri, kesik fırça darbeleriyle oluşturduğu parçalanmış, parlak renklerdeki noktalarla tuvale aktararak, istediği izlenimi uyandıracak renk ve ışık etkisini yaratmayı başarmıştır. Gauguin ise resimde geleneksel ışık ve form anlayışını yıkarak renkçilikte sonsuz özgürlüğü kullanmış ve bu yolla resimlerinde yaşamın kökenini, aşkın ve ölümün anlamını yansıtabilmiştir. Van Gogh’un sanat gücü, denge hissinde ve bunun çizgi halindeki tuşlar ile ifadesinde doruğa ulaşmış ve bu yolla kendinden önceki dönemlerin, çok sağlam sanılan geleneklerini bir hamlede yıkabilmiştir.
İşte böyle canlarım; onlar hayata serenad yapan, Cemal Süreyya’nın dediği gibi sabahlarımızı renklere boyayan ve doğanın gözleriyle bakan güzel insanlardır. Onlar gibi olanları ve resimleri sevin, sevin ki doğayı ve sunduklarını doğanın gözüyle görebilesiniz.
Hadi rastgele!
Aydınlık Gazetesi - 30.10.2015, Cuma
30.10.2015