15.10.2017 / Cem Gürdeniz - Beylikdüzü Belediyesi’nin Başarısı
Denizcilik gücünün en önemli lokomotif unsurlarından birisi deniz bilimleridir. Bir devletin deniz bilimleri alanında yürüttüğü araştırmalar ile bunların toplum yararına sunduğu somut projeler, deniz kültürünün önemli unsurlarından sayılabilir. Bu tip araştırmalar ülkelere sadece prestij getirmez aynı zamanda refah ve güvenliğine katkı sağlar. Bu konuda eski ABD Başkanlarından John F. Kennedy’nin şu sözleri son derece yol göstericidir:
“Denizlerle ilgili bilimsel çabalarımızın nedeni merak değil; hayatta kalmamızın denizlere bağlı olduğuna inanmamızdandır.”
Deniz Bilimlerinde Neden Geriyiz?
Denizcilikte en çok geri kaldığımız alanlardan birisi de, deniz bilimleridir. Fransa ve İngiltere’de 1700’lü yıllarda hidrobiyoloji başta olmak üzere deniz bilimlerine yönelik laboratuvar ve araştırma kurumları mevcutken, 1950 yılına kadar kapsamlı bir deniz bilimleri laboratuvarı veya araştırma kurumumuz mevcut olmadı. Benzer durum hidrografi ve oşinografi alanlarında yaşandı. Piri Reis gibi dünya tarihinin sayılı kartografını çıkaran bu topraklar, 1910 yılına kadar harita mesahası, şamandıralama ve seyir tehlikelerini ikaz sistemine sahip değildi. 1910 yılında “Hint Okyanusu”nda bir Alman gemisi, Osmanlı egemenliğindeki “Carmoran Adası” yakınlarında karaya oturunca, uluslararası baskılar sonucu, “Bab-ı Ali” bölgenin mesahasını yaptırmaya karar verdi ve ilk çalışmalar zorla başlatılmış oldu. Günümüzde deniz bilimleri alanında geçmişle kıyaslanamayacak gelişme ve ilerleme yaşanmıştır. Ancak denizcilik gücümüzün diğer alanlarına oranla bu sektör en geri kaldığımız alanlardan birisidir. Ülkemizde deniz bilimleri alanında, özellikle hidrobiyoloji, deniz jeofiziği, deniz jeolojisi, oşinografi ve hidrografi alt disiplinlerinde uluslararası çapta öneme sahip araştırmalar yok denecek kadar azdır. Bunun temel nedeninin bilim insanı eksikliği olmadığını belirtmeliyim. Sorun devlet kurumları ve akademi dünyasında deniz bilimlerine ayrılan kaynak ve önceliklerin düşük olmasıdır. Örneğin Marmara fayının incelenmesini bile, çoğunluk yabancılar yapmıştır. Maalesef Türkiye denizlerinin 500 metreden derin sularındaki canlı hayatın varlığına yönelik bilimsel bir çalışma, bugüne kadar yapılmamıştır. Marmara denizi gibi bir iç denizimizde bugüne kadar, 900 metreden örnek alabilmek için Japon, Fransız ya da İtalyan gemileri kullanıldı. Çevre denizlerimiz başta olmak üzere, denizler ve okyanuslara yönelik ihtiyaç duyulan bilimsel verilerin elde edilmesi ile deniz ticareti, balıkçılık, deniz dibi madenciliği, tersanecilik gibi denizcilik alanında faaliyet gösteren sektörlerin gelişmesine esas teşkil edecek kapsamlı bilimsel araştırmalarla bu yöndeki gayretlerin eşgüdümünü sağlayacak merkezi bir mekanizma yok gibidir.
Zinciri Kırmalıyız
Ülkemizde mevcut üniversiteler, vakıf, enstitü ve araştırma kurumlarınca öncelikle kendi denizlerimize yönelik etkileri bulunan konularda bilimsel çalışmaların yapılması teşvik edilmeli, söz konusu çalışmalardan elde edilen sonuçlar, “Dünya Denizcilik Örgütü” (IMO), “Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Örgütü” (FAO) ve “Dünya Hidrografi Örgütü” (IHO) başta olmak üzere denizcilikle ilgili uluslararası kuruluşların çatısı altında ortaya konmalı ve ilgili metinlerde yer alması sağlanmalıdır.
Belediye Marina İşbirliği
Bu noktada “Beylikdüzü Belediyesi”nin Türk deniz bilimleri ve sualtı arkeoloji birikimine önemli katma değer sağlayacak kent belleği projesi çerçevesinde kıyı şeridi boyunca başta yüksek frekanslı yandan taramalı sonar ile yapılan çalışmalar ve diğer araştırmaların birbirini tamamlaması; sonuçların kitaplaştırılması son derece önemli, başarılı ve örnek girişimlerdir. Bugün kaç İstanbullu yaşadığı habitatın özelliklerini biliyor? Hangi balıklar, hangi kuşlar, hangi ağaçlar ve bitki örtüsü hakim? Endemik canlı türü var mı? Hangi jeolojik aşamalardan geçilmiştir? Tarihsel süreç nedir? Savaşlarda neler yaşanmıştır? Ülkemizin siyasi, askeri, ekonomik ve sosyal tarihindeki yeri nedir?
Bu İşbirliği Yaygınlaştırılmalı
İşte tarihsel ve çevresel durumsal farkındalık projesi olarak başarılan Beylikdüzü süreci aslında Türkiye’de vizyon varsa, bilgi birikimi varsa kıt kaynaklar olsa bile denizcileşmeye yönelik sonuçların elde edilebileceğinin en somut örneğidir. Beylikdüzü bugün sadece İstanbul’da değil tüm Türkiye’de deniz uygarlığına yani denizcileşmeye yönelik gayretlerimizde sivil bir önderdir. “Batı İstanbul Marinası”nda temel denizcilik eğitimleri, ilköğretim okullarında seçmeli denizcilik dersleri uygulaması ve sualtı arkeolojisi alanında elde edilen kapsamlı başarılar Beylikdüzü’ne ayrı bir prestij ve kimlik veriyor. Dileriz bu somut başarı kıyısı olan her belediyeye ve diğer marinalara örnek olur.
Aydınlık Gazetesi - 15.10.2017, Pazar
15.10.2017