14.06.2014 / Fikret Otyam - 'Allahını - Vatanını Seven Sayın Recep Tayyip'i Başbakanlıkta Bırakır...'
……………………………………………
Gazeteler geldi sabahın erinde, elimde “Hürriyet”, Yalçın’ın yazısını acıyla, başka şey yazmayacağım evet acıyla okudum...
O da inanıyorum aynı duygular içinde yazmış!
Sizler de okumuş olabilirsiniz, tarihe tanıklık için Yalçın’ın yazısını size de sunmak istedim.
Hemen önemle belirteyim, yazının tırnak içinde siyah harflerle “Haberin Var mı?” bu satırların yazarının sorusu. Yalçın can dostumun ve “Hürriyet”in yüksek hoşgörülerine sığınarak, yazının bazı yerlerinde bu sorumu tırnak içinde ortaya atacağım...
6 Haziran 2014 Cuma, saat onaltı suları diyaliz yatağında “Ulusal Kanal”da Can Karadut’un programını izliyorum... Ak camda Orhan Ayber, eski “İzmir İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı”. Tansiyonum bu haberler olasılıklar yüzünden mi ne düşüverdi, haydi burundan oksijen!
Eve gelir gelmez Can’dan programının CD’sini rica ettim. Ertesi günü elimdeydi...
Lütfen sabırla bekler misiniz?
Sağ Elin İşaret Parmağıyla Yalçın Bayer’in Yazısına “Ya Allah Ya Bismillah Sevgili Kardeşlerim” Çekerek Başlıyorum...
“TEM’in daha sağında bir yol var. Kemerburgaz yolu da deniyor. Çatalca'ya doğru gidilirken, Arnavutköy olan sol tarafı gösteriyor.
İki dönem önce “AKP”nin gözdesi olarak sınırlandırılan Arnavutköy, coğrafi açıdan İstanbul’un en büyük ilçesi. “3. Köprü” alanından “Küçükçekmece Gölü”ne kadar uzanıyor.
Biz sağdan “Tayakadın” okuna doğru sapıyoruz. Her yer yemyeşil ve ağaçlık, arada gecekondular da var, yani disiplinli bir coğrafya değil. Biraz daha gidince, bize “Karadeniz Ormanları”na rehberlik yapacak dostumuz, “3. Hava Alanı’nın temeli yarın Başbakan tarafından şu gördüğün tepenin arkasından atılacak, çünkü birkaç gündür Ankara’dan gelen polislerle bölgedeki jandarma yoğun bir koruma planlanması yapıyor’ diyor.
Herkes gibi -biz de kızgın- ‘Burada da binlerce ağaç kesilecek tam bir vicdansızlık, halbuki bu tepeden tünel girişi yapılabilirdi’.
Gerçek bir köy yoluna giderken karşımıza “Karadeniz” çıkıyor; işte havaalanı hemen bunun önüne yapılacak, beş pisti var.
Arazinin bu bölümü “çıplak” buradan kömür çıkaran grup, “imar” izinlerini aldığı bir projeye başlayacakmış. Yat limanlarından golf sahalarına kadar, hatta hükümet tarafı da buna “olumlu” gözle bakmış.
O yeşil alana bayılmamak mümkün değil. Her taraf “yemyeşil”, ormanın 20-25 yıllık bir geçmişi var.”
“Haberin Var mı?”
“Doğa kendi dengesini oluşturmuş; kuşu da gelmiş, yabani hayvanları da... Düşük çoğunluklu bu “özel ormanları” kuranları kutlamak gerekiyor. Halbuki onlar yıllardır kömür çıkarılan sahaları “çıplak” bırakıyor diye eleştirildi.
Gelecek için insanın içi burkuluyor bu manzarayı görünce; açık bir ifade ile “imha” ediliyor bu bölge...”
“Haberin Var mı?”
“Havaalanı için kurban edilecek 300 hektarlık alan üzerinde 2 milyon ağaç var; akasya, selvi, sakız çamı, fıstık çamı...
Nasıl bir güçte olacaktır bu iş makinelerinin bu coğrafyayı ters yüz etmeleri...”
“Haberin Var mı?”
“Bir de buralara 1.5 milyon kişinin barınacağı konutlar yapılacak.
Yerleşim alanları ile orman ilişkisini kurmanın o kadar önemli olduğunu kime anlatmalı ki...”
“Haberin Var mı?”
“Uzun vadeli planların olacak; bölgeyi “İstanbul Metropolitan Planlama” (İMP) çalışmalarından ‘saklamayacaksın’ helikopterle havadan iki tur atmanın bütün bu işler için yetmeyeceğini... Sonra birden ‘kanal’, ‘havaalanı’ ve ‘köprü’ rüyası görmeyeceksin. Bir koşulu daha var; doğanı seveceksin, yaşadığın kenti (İstanbul) seveceksin ve sonunda da ülkeni...
Bizde bunlardan hiç nasibini almamış çok kişi var.”
“Haberin Var mı?”
“Hep söyleriz, Münih Belediye Başkanı Ude’ye kentini sorduklarında ‘üçte bir orman, üçte bir konut, üçte bir havaalanı’ der.
İstanbul’da böyle bir plan disiplini yok; aksine yağma anlayışına yönelmiş bir kafayı artık kimse önleyemez. Bir anda bir plan olur mu? Buradaki Yeniköy halkı ve kömür ocağı çalıştıranlar için gerçek bir ‘sürpriz’ sayılıyor, 3. havaalanı projesi.
‘Her şeyimiz gidiyor; denizimiz, mandamız, sütümüz, yoğurdumuz, sebzemiz, balığımız’ diyorlar..”
“Haberin Var mı?”
“Bir mühendis dostumuz da ‘Bu havaalanı daha önce Silivri’de yapılacaktı, sonra ne oldu da burası seçildi?’ diye sorduktan sonra ‘hükmünü’ veriyor:
‘Herhalde yapılacak bir havaalanı için en kötü yer burasıydı zemin olarak.’
“Haberin Var mı?”
“Kilyos-Karaburun arasında, 40x10-15 kilometrekarelik coğrafyanın yarısını kapsıyor.
İstanbul’un ‘Kuzey Ormanları’ denilen bölgede (Ağaçlı köyü) 1900’lerin başında kömür çıkarılmaya başlanıyor.
1. Dünya Savaşı’nda ısınma büyük sorun oluyor; cephe gerisindeki askerler buraya getirilip iptidai usullerle kömür çıkarılıyor. Kilyos-Karaburun arasında bulunan bu bölge 40 kilometre 10-15 km eninde. Bölge o yıllarda çok önemli bir ‘enerji bölgesi’ sayılıyor.
Çünkü buharlı gemiler kömürle çalışıyor, daha sonra Haliç’te ‘Silahtarağa Elektrik Santralı’ kömürle çalışıyor.
Terkos Gölü’nün su pompaları kömür yakılmasıyla üretilen buhar basıncıyla çalışıyor. (Fransızlar yapıyor.)
Bu alanın üzerinde havaalanının baştan 90 milyon metrekarelik bir alanda kurulması öngörülüyor. Bu arazi daha sonra 80 milyon metrekareye, son olarak 77 milyon metrekareye indiriliyor.
Yani yukarda sözünü ettiğimiz 40x10-15 km alanın yüzde 50’sini içine alıyor.
İklim Değişecek
“İstanbul Manhattan olmaz, ancak Hong Kong olur. İstenilen o kültür olmaz.
Gelecekte İstanbul’un havası nasıl olur? Çok kötü olacak, çünkü oksijen damarları kesilecek.
Bahçeşehir’de trafiği engelleyecek ölçüde sis olmaya başladı. Neden? Çünkü geride yüksek binalar yapılıyor, hava akımları değişiyor.”
“Haberin Var mı?”
“Yazı devam edecek,size daha acı tablolar yazacağız.”
“Haberin Olsun!”?”
Devamı haftaya... Teşekkürler Hürriyet / Teşekkürler can dost Yalçın...
………………………………………………
Aydınlık Gazetesi - 14.06.2014, Cumartesi
14.06.2014