07.03.2016 / Erkan Rehber - Gıda Fiyatları
Günümüzde sıkça tartışılan konulardan birisi de gıda fiyat artışlarıdır. Konu, sanki sadece gıda fiyatları artıyormuş gibi bir havada dile getirilmektedir. Kış aylarında, biber, yeşil soğan vb. ürünleri zam şampiyonu ilan etmek de işin diğer bir garip yanıdır. Tarımımızda birçok sorun olduğu kesindir. Ancak temel sorun tarım üreticisinin örgütsüz olması ve üretim ve pazarlamada üretici ve tüketici yararına işleyen kurumsal bir yapıya kavuşamamasıdır. Daha önce de tartışmıştık, yine konuyu kırmızı et üzerinden ele alalım.
Türkiye’de et piyasasında etkili olan “EBK”, 1980 sonrası özelleştirme kapsamına alınmıştır. 1990’lı yıllara kadar 37 iş yeri ile faaliyetini sürdürürken, bugüne kadar toplam 18 işletmesinin satışı yapılmış, 5 adedi de bedelsiz olarak resmi kurumlara devredilmiş, 3 adedi ise kapatılmıştır. Ancak daha sonra, Türkiye hayvancılığı için yararlı olacağı düşünülerek, kurum; kalan tesisleriyle birlikte 2005 yılında “Et ve Balık Kurumu (EBK) Genel Müdürlüğü” olarak yapılanmıştır. Halen sayısı 10 olan tesisleri ile faaliyettedir. 2013’ de ise “EBK”nin adı “Et ve Süt Kurumu” olarak değişmiştir. Şu sorunun cevabını verebilir miyiz? “EBK Kurumu”nun yerini nasıl doldurduk? Kuşkusuz ekonomi boşluk götürmez. Bu alanda daha da geliştirilmiş, üreticinin, ürettiği hayvanını yerinde satıp, üretim ölçeğini artırabileceği bir sistem maalesef kurulamamıştır. Bunun yerini özel şirketler ve özellikle perakende zincirleri doldurmuştur.
***
Kırmızı et üretiminde sığır eti söz konusu olduğunda bunun süt üretimiyle çok yakın ilişkide olduğu gerçeği göz ardı edilemez. Sütte de benzer gelişmeler olduğu, üreticinin hakim olmadığı bir pazarlık ve sözleşme düzeninden sonuç alınamayacağı ortaya çıkmıştır. Sözleşmede belirtilen düşük fiyattan süt bedelini alamayan üreticiler, sütleri yine sokağa dökmüşlerdir. Üretim yapıları tamamen farklı olan ülkelerle sadece fiyat karşılaştırması ile birtakım yorumlar yapmak son derece yanlıştır. Üstelik tüm tarım ürünleri için yapılacak bir değerlendirmede Türkiye’nin birçok Batı ülkesinden avantajlı olduğu görülecektir. Batı’nın kırmızı et üretiminin yüzde 50’den fazlası domuzdan karşılanmaktadır. Ayrıca Batıdaki hayvancılık işletmelerinin çoğu, sürdürülemez, fabrika işletme tanımlamasıyla anılmakta ve organik ve ekolojik uygulamalarla dönüşüm sağlanmaya çalışılmaktadır. Biz, bu alandaki avantajlarımızı korumak yerine, hala Batı’yı örnek almaya ve fiyat karşılaştırmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin birçok bölgesinde özelikle küçükbaş hayvancılık, düşük maliyetlerle yapılacak desteklerle kolaylıkla “organik ürün” sertifikası alabilecek durumdadır.
Kırmızı ette fiyat yüksekliği yine yüksek sesle dile getirilince ithalatın çözüm olamayacağı, yerli üretime zarar vereceği gibi doğru bir gerekçeyle bir çözüm yolu aranmış ve sonuçta et ürünlerine tavan fiyat getirilmiştir. Türkiye’nin bu konuda eski deneyimleri de olmuştur. Piyasa ekonomisi içinde, büyük cezai yaptırımlar getirilse bile böyle bir politikanın uygulama olanağı yoktur. Ancak, pazara hakim olan, üretici örgütleri veya eski “EBK” gibi bir yapıyla böyle bir müdahale etkili olabilir.
***
Daha önceleri birkaç kez bu köşeden dile getirdik. Birçok meslektaşımız bu konulardaki temel sorunları sıkça dile getiriyorlar. Ama gerçek çözümler yönünde bir ışık gözükmüyor. 2015 yılında hayvancılığa 3.2 milyar TL destek verildiği ifade edilmiştir Bu yardım doğru yere, gerçek üreticiye ulaşabilseydi bazı olumlu sonuçlar mutlaka alınabilecekti. Sürü büyüklüğünü artırdık, artıracağız iddiası Batı’nın kurtulmaya çalıştığı “fabrika işletme” modellerini desteklemek, tarım dışında kişilere krediler vermek ancak sektöre zarar vermiş ve kaynak israfına yol açmıştır. Desteklerin gerçek aile işletmelerine yöneltilmesi gerekir. Uygun koşullar sağlandığında, sürü ölçekleri kendiliğinden artacaktır. Bunları konuşurken de, siyasilerimiz, köyleri mahalle yaptıklarını, birinci sınıf meraların imara açılmasına fırsat yarattıklarını da gözden geçirsinler.
Tavan fiyat nerede mi yararlı olur? Keşke uygulayabilseler. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerimizde semtine göre 30-40 katlı apartmanlarda 1+1 daireler bile 1 milyon veya bunu aşan fiyatlardan satılıyor. Söz konusu daireler için, maliyet artı yüzde 30 kar formülü ile tavan fiyat uygulayalım. Piyasa ekonomisinde, fiyata müdahale gerekmez, alan var ki satılıyor diye düşünülebilir. O zaman da bu şirket sahipleri taban fiyat, satış fiyatı arasındaki değer üzerinden vergilendirilsinler.
Her alanda çözüm, ulusal etiketli, geniş halk kitleleri ve emeği temel alan politikalardan geçmektedir.
Hepimize kolay gelsin.
Aydınlık Gazetesi - 07.03.2016, Pazartesi
07.03.2016