05.06.2021 / Ahmet Takan - Deniz Salyası “Kanal İstanbul”u Uyarıyor!..
Doğa asla ihaneti affetmez. Er veya geç öcünü alır… Çok büyük bilimsel araştırmalar yapmaya gerek yok. İnanmayan, dere yataklarına yapılan evlerin acıklı sonuna baksın yeter!..
Türkiye denizlerinde daha önce eşi benzeri görülmemiş büyük bir felaketi yaşıyor. Deniz salyası (müsilaj). Uzmanlar geç de olsa bağırmaya başladı; “Marmara Denizi ölü deniz haline gelebilir” diye. Belki de çoktan öldü de rahmet okuyanı yok!..
Ha, bugün 5 Haziran. “Dünya Çevre Günü.” Türkiye bugüne büyük bir çevre felaketiyle giriyor. Marmara Denizi yüzeyini ve hatta bir bölümünde deniz tabanını kaplayan deniz salyası nedeniyle bazı uzmanlara göre Marmara öldü ve dünyada bir denizi öldüren ilk ülke olarak tarihte yerimizi aldık!.
Marmara’yı kurtarmak için acil eylem planı hazırlamak “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”nın yeni aklına geldi. Marmara’da deniz salyası ilk defa mı görülüyor? Hayır!.. “Marmara Denizi”nde görülen deniz salyası bir anda ortaya çıkmadı, geçmişi 1989 yılına dayanıyor. “Marmara Denizi”nin yüzeyinde ve altında görülen bu sorunun kaynağı ise kirlenmeden ötürü tür çeşitliliğinin azalması. 2007’de Marmara’da yine bir müsilaj olayıyla yine karşılaşıyoruz. Evet, bunlar medyaya yansıdı. Denizin rengi kırmızı oldu, mor oldu, medyada günü birlik haber oldu ama kısa sürede geçtiği için üzerine düşülmedi. Nedenleri araştırılmadı. Aslında deniz daha önce haber vermiş. Rahatsızlığını bildirmiş ama herkes üç maymunu oynamış.
* * *
Denizlerimizde meydana gelen büyük felaketi deneyimli denizci, savunma, güvenlik, dış politika analisti, emekli Deniz Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek ile konuştum. Dilek, “Marmara adeta kustu” diyerek söze başladı ve şunları söyledi:
“Deniz salyasının iki temel nedeni var. Deniz suyu sıcaklığının yükselmesi ve deniz kirliliği. Deniz suyunun ısınmasının nedenlerinden biri iklim değişikliği çerçevesindeki küresel ısınma, diğeri ise deniz kirliliğinin neden olduğu ısınma. Deniz kirliliğinin sebebi ise ‘Marmara Denizi’nin bir foseptik çukuru gibi kullanılmasıdır. Sanayi atıkları, kimyasal atıklar, evsel atıklar, derin deşarjlar, ‘Ergene Havzası’ndan akan atıklar vs. Marmara’yı nefessiz bıraktı.”
Peki ne yapılmalı?
“Şu anda somut olarak yapılabilecek ilk ve belki de tek şey deniz yüzeyindeki salyayı toplayıp temizlemek. Denize biraz nefes aldırabilmek. Ve sonrasında ise son 30 yıldaki uygulamaları, hataları tespit edip bunlardan kaçınmak ve restorasyon için yol haritası belirlemek, amasız fakatsız, toleranssız. Yani Marmara’nın foseptik çukuruna dönmesine neden olan atıkların denize ulaşmasını önlemek. Bu uzun ve maliyetli bir iş ama sıfır toleransla uygulanmalıdır. Yoksa sadece Marmara değil çevre denizlerimizin hepsi ölecektir.”
* * *
“Marmara Denizi”nde yaşanan büyük felaket “Kanal İstanbul Projesi”ni akla getiriyor mu?.. Cahit Armağan Dilek’in uyarısına mutlaka kulak verilmeli…
“Krizler bazen fırsatta yaratır. İşte bu deniz salyası krizi ‘Kanal İstanbul Projesi’ni de yeniden gözden geçirme uyarısı yapıyor. Karadeniz ile Marmara arasında seviye farkı nedeniyle ‘İstanbul Boğazı’nda denizin üstündeki 15-20 metrede Karadeniz’den Marmara’ya doğru bir akıntı vardır. Karadeniz’deki bütün kirlilikler işte bu akıntıyla Marmara’ya gelmektedir. 20 metreden sonra ise tersine bir akıntı vardır. ‘Kanal İstanbul’ yapıldığında sadece üst akıntı yani bütün kirliliklerin Marmara’ya akacağı ilave bir akıntı olacak. Bu Marmara’nın kirlenmesini hızlandıracaktır. Çevre ve iklim değişikliği krizlerinin arttığı bir süreçte hem ‘Kanal İstanbul Projesi’ iptal edilmeli hem de Karadeniz’den Marmara’ya gelen kirliliğin önlenmesi için unutulmuş gibi gözüken ‘Bükreş Sözleşmesi’ (Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi - 1994) canlandırılmalıdır.”
* * *
Cahit Armağan Dilek uyarılarını şöyle sürdürdü:
“Aynı müsilaj olayında olduğu gibi uzmanların yıllar öncesinden uyaran onlarca raporu olduğu gibi uluslar ve uluslararası mekanizmalar var. Aklı ve bilimi kullanarak bunları çalıştırmak gerekiyor. Denizlerin önemini anlatmak, denizlerdeki hak ve menfaatlerimizi koruma kollama konusunda farkındalık yaratmak için kullanılan ‘Mavi Vatan’ ifadesi son yıllarda sadece güçlü donanma bağlamında ele alındı. Halbuki kastedilen denizlerin sağladığı her türlü kaynağın refah seviyemize sağladığı katkının hayati olduğuydu.
Su ve deniz insanlığın devamı için hayatidir. Su ve deniz kirliliği, ekosistemi tahrip etmesi yaşam koşullarının da yok olması demektir.
Bilim ve teknolojik imkanları geliştirip denizlerde kullanmalı, denizlerimizin çöle dönmesi önlenmeli.
Yaşananlar ve projeksiyonlar, küresel ısınma ya da iklim değişikliğinin korona salgınından daha büyük bir dalga ile dünyayı vurmaya geldiğini gösteriyor. Havada ve deniz suyunda artan sıcaklık yıllardır kirletilen deniz suyuyla girdiği etkileşimin ekosistemi değiştirmesiyle ‘Marmara Denizi’ndeki deniz salyasının denizdeki hayatı bitirmesi bunun küçük bir örneğidir.
Bu nedenledir ki bilimsel verilerle hareket eden gelişmiş ülkeler iklim değişikliğini bir numaralı tehdit olarak kabul ediyor. Türkiye çok geç kalmasına rağmen ‘Çevre ve İklim Değişikliği’ni tehdit listesinin en başına yazmalı ve tedbirlerini hayata geçirmeye başlamalıdır. Aksi halde denizlerimiz çöle, mavi vatanımız kara toprağa dönüşecektir.”
Korkusuz Gazetesi - 05.06.2021, Cumartesi
05.06.2021