30.11.2013 / Mutlu Tönbekici - Harbiden Soruyorum Nerede Bu Devlet!
Bazen bana öyle geliyor ki bu ülkede bir vergi dairesi bir de trafik polisi çalışıyor.
İş “yediğimize” gelince o meşhur “denetim” hava oluyor, cıva oluyor...
Konumuz gene balık.
Geçen sene balık avlanma kuralları değişti diye sevinmiştik. Güya 20 santimin altındaki lüferler avlanamayacak, gırgır tekneleri de yüzeyden 24 metreden sığ yerlerde ağlarını atamayacaktı.
Şöyle açıklayayım. “İstanbul Boğazı”, sanıldığından çok daha mühim bir yer. Biliminsanları buna “biyolojik koridor” diyor. Yani bu balıklar bu boğaz olmasa, bu sularda olamayacaklar.
Zira ilkbaharda karınlarında havyarları ile koştura koştura “Karadeniz”e çıkıyorlar, sonbaharda da bebe yavruları ile ağır aksak, dinlene dinlene sıcak denizlere iniyorlar. Bunu yapamasalar palamut, lüfer diye balıklar belki de olmayacaktı. “İstanbul” ve “Çanakkale Boğazları” sayesinde varlar ve varlıklarının devamı da “Türkiye Cumhuriyeti”ne bağlı.
***
Konunun çok sıkı takipçisi “Fikir Sahibi Damaklar Derneği”nin kurucu başkanı Defne Koryürek şöyle diyor:
“Söz konusu bu göçmen balıklar boğaz girişlerinde bir baştan bir başa atılmış ağlarla yakalanıyor. Ama ne yakalama! Sonar ve radarlarla donatılmış dev gırgır tekneleriyle bir tanecik balığı sağ komamacasına! Öyle gözlerden ırak falan da değil. ‘Büyükdere’ye giden kendi gözleriyle görür.”
Bu olacak iş değil. Yavru balıkların geçip gidebilmesi için bu ağların 24 metreden daha derin yerlerde ve 24 metrenin altına atılması gerekiyor. Ama balıkçı reisleri sanki hiç böyle bir yasa yokmuş gibi gayet de yüzeyden atıyor ağları. Tek bir balık kaçarsa günaha girecekler sanki. Ve “Twitter”dan da şöyle “Twit”ler atıyorlar: “İnadına çinekop, inadına sarıkanat. Çinekop istemeyen İstanbul’dan gitsin. Biz boğaz çocuğuyuz”. Bu olacak iş değil...
***
Ama mesele balıkçı reislerinin olayı çarpıtmaları ve takım taraftarı gibi amigoluk yapmaları değil. Dünya kadar borçları var ve dünyayı tutsalar ödeyemeyecekler. Böyle yapmaları hem garibanlıklarından hem de vizyonsuzluktan.
Burada üzerine vazife düşen tabii ki de yasa koyucu ve yasa uygulayıcı devlet. Nerede bu devlet harbiden soruyorum. Pazarlarda 14 santimlik lüferler var. Adını da bulmuşlar: “Dökme lüfer”. Sarıkanadın adı “bednam” oldu ya, halk bilinçlenmeye başladı ya o zaman adını değiştiriyor “dökme lüfer” diyor. Sarıkanadı, çinekopu sana kakalıyor yine...
Daha da fenası kaşla göz arasına yasal avlanma boyunun altında yakalama müsamahası yüzde 5’ten yüzde 15’e çıktı. Yani yakalanan balıkların yüzde 15’i yasal avlanma boyunun altında olabiliyor artık.
Sanki 20 santimi çok şahane denetleyebiliyorduk da bundan sonra teknelerde yüzde 15’i denetleyebileceğiz. Pazarda satılan balıklara bir kılıf daha geldi: “Teyze bunlar o yüzde 15... Merak etme sen. Yasal yani...”
“Ya n’apacan işte devletimiz çok fakir, denetim mekanizması yok, ondan oluyor” bunlar demesin kimse. Devlet denetlemek istediği zaman gayet de ceberut olabiliyor. Mesela trafikte göz açtırmıyor. Mesela vergide adamın ciğerini söküyor. Nasıl bir çevreciliğin daniskalığıdır ki bu Allah’ın yarattığı bir canlının soyunu tüketme hakkını görebiliyor kendinde..
Gazete Vatan - 30.11.2013, Cumartesi
30.11.2013