08.12.2018 / Uğur Vardan - Usain Bolt’tan Önce O Vardı! kopyası
Taşradan gelmiş bir jokey, onunla bütünleşerek tarihi başarılara imza atan muhteşem bir at, sınıfsal farklılıklara karşın yaşanan ve amansız bir hastalığın gölgesinde yeşeren bir aşk... “Bizim İçin Şampiyon”, efsanevi yarış atı “Bold Pilot”la jokeyi Halis Karataş’ın melodramatik unsurla bezeli başarı öyküsünü sinemaya taşıyor.
“Spor filmleri” denen kategorinin kendine özgü ritüelleri ve genel çizgileri vardır. Dalına göre bireysel başarılar ya da takım ruhunu anlatan öykülere kulak kabartılır ama asıl kalıcılığı sanırım meselenin arka planına yerleştirilen unsurların sağlamlığı ve derinliği belirler. Meseleye bu perspektifle bakıldığında “Cehennemde İki Devre”, “Ateş Arabaları”, “Kızgın Boğa” gibi yapımların neden hafızalarımızda özel yerleri kapladığını açıklamak daha kolay.
Madem bu hafta salonlarımıza “efsane yarış atı Bold Pilot”ın öyküsünü anlatan “Bizim İçin Şampiyon” uğruyor, o halde önce aynı kulvarda “yarışan” iki önemli Hollywood yapımı filmi hatırlayalım ve düğümün ucunu coğrafyamıza bağlayalım. Gary Ross’un 2003 tarihli çalışması “Seabiscuit”, yalnızca yarışlarda boy gösteren bir atın değil, “29 Ekonomik Bunalımı”nda ayakta kalmaya çalışan bir ulusun çabalarını da anlatıyordu. Çünkü bu at, alt sınıflar için umudun ifadesiydi ve o yarışları kazandıkça, kitleler de ondan aldıkları ilhamla hayata yeniden sarılıyordu. 2010 yapımı “Secretariat”ta da “Braveheart”ın senaristi olarak tanıdığımız Randall Wallace rekorları hala kırılamayan ve 1989’da hayata veda eden bir atın hikayesini perdeye taşırken, sahibesinin onun için verdiği mücadeleyi de perdeye taşıyordu. Asıl adı “Big Red” olan ve “resmi” yarışlara “Secretariat” ismiyle katılan bu efsane “Kentucky Derbisi”ni, “Preakness Stakes”i ve “Belmont Stakes”i, yani “Triple Crown” olarak adlandırılan seriyi tüm zamanların en hızlı dereceleriyle kazanarak tarihe geçiyordu.
Umudun simgesi...
“Bolt Pilot” da bu iki mutena “meslektaşı” gibi Türkiye sınırları içinde performansıyla zihinlerde yer etmiş ve rekorlara imza atmış muhteşem bir yarış atıydı. Ahmet Katıksız imzalı “Bizim İçin Şampiyon”, işte bu efsanenin öyküsünü seyircisiyle paylaşıp vakti zamanında kendisiyle özel gönül bağı kurmuş seyirciyi hatıralarıyla buluştururken girişte bahsettiğimiz “spor filmleri” ritüellerinin üstesinden gelmeye çalışmış. Yönetmen Katıksız’ın Serkan Yörük’le kaleme aldığı senaryo sadece özgürlüğüne düşkün, canı çekince starta giren, sakinleşmek ve yarışmak için koca hipodromdan sessiz olmalarını isteyen (!) “özel” ruha sahip bir atın başarısına odaklanmamış; film önce “Bold Pilot”la nice zaferlere imza atan jokeyi Halis Karataş’ın Sivas’ın bir köyünden İstanbul’a taşınan öyküsünü, daha sonra da paralel biçimde Karataş’la efsanevi atın tanışma, birbirlerine alışma, yarışmalara katılma, giderek ulusal ve nihayetinde uluslararası bir “ikili”ye dönüşme süreçlerini aktarıyor. Tabii bu arada atın sahibi olan Atman ailesinin kızları Begüm’le Halis’in zaman içinde yeşeren aşkları, Begüm’ün nükseden kanseriyle birlikte yaşadıkları zorluklar ve bu aşamada “Bold Pilot”ın hem sahibesi hem de kitleler için umudun simgesi haline gelmesi filmin uğradığı ana duraklar...
Hala kırılamayan rekor
Katıksız’ın akıp giden rejisi, yarış sahnelerine (hem yakın hem de genel planlar itibariyle) hakimiyeti, Serkan Güler’in kadrajları derken “Bizim İçin Şampiyon” teknik anlamda sınıfı geçiyor. Öykü, ikinci yarıda melodrama fazlaca göz kırpıyor ki, basın gösterimi sonrası kimi eleştirmen dostlar filmin en büyük zaafının bu olduğunun altını çizdi. Ben de öykünün, el attığı harmanın duygusal tonlarına, evet biraz fazla yüklendiğini kabul ediyorum ama hedef buymuş. Ve başta “Karataş-Bold Pilot ekürisi”nin 1996 yılı “Gazi Koşusu”ndaki 2.26.22’lik hala kırılamayan rekoru dahil birçok yarış başarısıyla birlikte sınıfsal farklılıklara rağmen yaşanan bir aşk hikayesi, zaman zaman gözyaşları eşliğinde perdeye belli ölçülerde başarıyla taşınmış.
Halis Karataş’ta Ekin Koç’un, Begüm Atman’da da Farah Zeynep Abdullah’ın canlandırdıkları karakterleri inandırıcı kıldıklarını söyleyebilirim. Finaldeki gerçek görüntüler ve yazıyla ifade edilen tarihsel hatırlatmalar biraz fazla tutulmuş, bu cephe daha kısa ve öz halledilebilirdi.
Sonuç itibariyle “Bizim İçin Şampiyon”, sinemamız adına kendi alanında bir ilk. Ve duygusal tortu bakımından seyirci zihnimizde “Müslüm Baba” türü bir iz bırakıyor. En azından bendeki hissiyatı böyle oldu…
………………………………
Hürriyet Gazetesi - 08.12.2018, Cumartesi
08.12.2018