05.12.2013 / Zafer Yümlü - Seviyoruz İşte...
Geçmiş yıllardaki makalelerimden birinde size İspanyol diktatör Franco’dan bahsetmiştim.
“Futbol olmasaydı bu kadar uzun süre bu ülkeyi yönetemezdim” demişti kendisi.
Futbol.
Çok sevdiğimiz, uğruna ailemizi bile yok gördüğümüz, kan revan içinde kalana kadar birbirimizi dövdüğümüz bir spor dalı.
Ne kadar sevgi dolu bir toplumuz biz?
İşimiz, gücümüz sevgi.
Müziği çok severiz mesela. Metroda kulağımıza taktığımız kulaklıktan dinlediğimiz müziği, sağır olmak pahasına aynı anda tüm trendekilere de dinletiriz.
Hayvanları çok severiz. Ağzı olup konuşamayan bu hayvanlara tasma takar, sadece bizim istediğimiz gibi yaşamalarını isteriz.
Metroları o kadar çok severiz ki istasyonda inen yolculara izin vermez, biz de binmek için çaba harcarız.
Verdi’nin 200. doğum gününü, Wagner’in yaş gününü, Mozart’ın sırtını kaşımasını kutlar, Donizetti’nin adına ülkemizde ödüller dağıtırız. Kendi bestecilerimizin eserlerini çalmaz, onların evlerini yıkar, değil adlarına ödül vermeyi mezarlarının üstünde otlar bitiririz.
Sanatı da severiz yani.
Mezar dedim de aklıma geldi.
Eduard Zuckmayer ismini duymuş muydunuz hiç?
“Musiki Muallim Mektebi”nin kurucularından olan ve ülkemize çok büyük hizmetlerde bulunmuş bir müzik adamıdır. Türkiye için bir Türk kadar çok çalışmış, Anadolu’yu karış karış gezmiş, Türkiye’yi kendi vatanı saymıştır. “Cumhuriyet”in ilk müzik öğretmenlerini yetiştirmiştir. Mezarı da “Ankara Cebeci Mezarlığı”ndadır. Öyle çok sevilmiştir ki “Gazi Eğitim Enstitüsü”nün ilk binasına 1973’ten itibaren “Zuckmayer Binası” denmiştir.
Şimdi, mezarının üstünde bir karış ot biten bu dünya çapındaki müzik adamının, “Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi”ndeki özel eşyaları, 2002 yılında yöneticiler tarafından okul bahçesinde yakılmıştır!
İşte size bir sevgi örneği daha.
Adnan Saygun’un İzmir’deki evini yıkarız, Zuckmayer’in eşyalarını yakarız, Cemal Reşit Rey’in notalarını yakarız.
Seviyoruz işte sanatı, daha ne olsun?
İzmir - 05.12.2013, Perşembe
05.12.2013