31.07.2019 / Ümit Zileli - Atatürk Orman Çiftliği Deniz Yemeyen Domuz!..
Yıl 1925, Cumhuriyetin henüz ikinci yılı…
Ankara, Falih Rıfkı Atay’ın ölümsüz eseri “Çankaya”da anlattığı gibi, tozlu yolları, kerpiç evleri ile bir bozkır kasabası… O yıllar ise başta Mustafa Kemal olmak üzere aydınlanma devrimcilerinin yeni Türkiye’yi “Muasır Medeniyet” seviyesine çıkarmak için geceli gündüzlü çalıştığı zamanlar…
Gazi Paşa biliyor ki, siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik başarılarla desteklenmedikçe kazanılan zaferler payidar yani kalıcı olamaz!.. Paşa’nın ilk amaçlarından biri “Ot bitmez” denilen Ankara’yı, yeşillere bürünmüş, tarım yapılabilen, hayranlık uyandıran, baş döndürücü bir başkent haline getirmekti!..
Bu nedenle yerli, yabancı birçok tarım uzmanını köşke davet edip, Ankara’nın yanıbaşında büyük bir çiftlik kurmak istediğini, bunun için yer bulunmasını istedi… Uzmanlar pek kaygılanmıştı; heyette yer alanlardan biri aynen şöyle diyordu:
- “Çiftlik yeri için uzun boylu dolaşmaya, yer aramaya lüzum görmemiştik. Sebep basitti; kıraç bir bozkırın ortasında bir ortaçağ şehri… Ağaç yok, su yok, hiçbir şey yok!..”
Yine de “emir demiri keser” misali, araştırmalarına devam ettiler ve bugünkü çiftlik yerini de incelediler. “Tarım Bakanlığı” uzmanlarından Schmit, tabiatın hiç de cömert davranmadığı bu yer için şöyle diyordu:
- “Bu öyle bir teşebbüstür ki, bu elverişsiz koşullarda ya sabır tükenir ya da para!..”
Tetkiklerini bitiren uzmanlar, sonucu Büyük Devrimci’ye arz ettiklerinde, Gazi Paşa eliyle o araziyi göstererek “Burayı gezdiniz mi” diye sordu, şu yanıtı aldı:
- “Çiftlik kurulması için gerekli vasıfların hiç birini taşımıyor. Bataklık, çorak ve fakir!..”
Mustafa Kemal gülümsedi ve şu karşılığı verdi:
- “İşte istediğiniz yer böyle olmalıdır! Ankara’nın kenarında, hem batak, hem çorak, hem de fena bir yer. Bunu biz ıslah etmezsek, kim gelip ıslah edecek?!.”
Bozkırın Ortasındaki Cennet!..
O arazide çiftliğin kurulma çalışmaları başladı…
Paşa her aşamasını izliyor, değerlendiriyor, yön veriyordu… İlk etapta 20 bin dekar araziyi kendi cebinden ödeme yaparak aldı. İlk önce merhum Abidin Paşa’nın eşi Faika Hanım’a ait olan arazi üzerinde çalışılmaya başlandı.. Uzmanların dediği gibi bu “verimsiz” topraklara ederinin üstünde değer biçilmesini de istedi…
Kısa sürede “Etimesgut”, “Balgat”, “Çakırlar”, “Güvercinlik”, “Yağmurbaba” gibi topraklar da bu araziye eklendi ve 55 bin 538 dekarlık bir ölçeğe ulaşıldı. O dönemin modern tarım teknikleri uygulanarak çalışmalar ilerletildi…
İlk yıllar zor, çok zordu… Hem sabır hem para tükeniyor ancak istenilen sonuç bir türlü gelmiyordu.. Öyle ki şehir ahalisi, milletvekilleri, uzmanlar Mustafa Kemal’in arkasından alay bile etmeye başlamıştı:
- “Ehh be Paşam, bu ordu yönetmeye benzemez ki!..”
Sonra mucize uç vermeye başladı!.. Birkaç yıl içinde müthiş bir değişim yaşandı… Hatta piknik yeri olarak halkın ziyaretine dahi açıldı!.. Zaten amaç da buydu; çok büyük amaçlardan yalnızca biri:
- Halka gezecek, eğlenecek ve dinlenecek sıhhi yerler, hilesiz ve nefis gıda maddeleri temin etmek!..
Öyle de oldu! Hem modern tarım, hem sayfiye yerleri, bira fabrikası, lokanta ve hatta hayvanat bahçesi!.. 1937 yılında ise Atatürk, Başbakanlığa yazdığı teskere ile hayvan varlığı ve demirbaşları ile bütün tesisleri hazineye bağışladı.
- AOÇ, bir cennet halindeyken bağışlandığında 52 milyon metrekareye yayılmıştı!..
Yiye Yiye Bitiremediler!..
Büyük Devrimci’nin ölümünden hemen sonra usulca kemirilmeye başlanmıştı bile bu güzelim cennet!..
Müthiş bir yeşilliğin, üretimin yoktan var edildiği bu arazinin bugün yaklaşık yarısı satıldı!.. Ankara’nın “akciğeri” olarak bilinen yeşil alanlardaki kayıp ise yüzde 40’a ulaştı!.. O güzelim hayvanat bahçesi mesela yok edildi; o araziye Melih Gökçek’in dinozor maketlerine ev sahipliği yapan şu meşhur “Anka Park” inşa edildi!..
Yine AOÇ arazisi üzerinde 900 bin metrekare üzerine devasa bir yapı inşa edildi. Daha sonra başka ek binalarla araziden koparılıp alınan toprak 1.2 milyon metrekareye çıktı..
- Orası şimdi Beştepe Sarayı diye anılıyor!..
Bitmedi, özel yasa statüsünde olduğu için kiralama yoluyla aynı topraklar üzerine “Ankara Şehirlerarası Terminali” inşa edildi. 2026 yılında kira müddeti dolacak olan bu terminal için yok edilen yeşil nasıl geri gelecek meçhul!..
Devam edelim; “ABD Büyükelçiliği”ne de “TOKİ” üzerinden 37 bin metrekare toprak satıldı, şimdi orada dev bir büyükelçilik binası yükseliyor!..
Son olarak da Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın kurucusu olduğu “Medipol Üniversitesi”ne, Başkent’in başlıca tarihi yapılarından “Ankara Garı” ile AOÇ arazisinin 555 bin metrekaresi “kiralama” yöntemiyle devredildi!..
“Atatürk Orman Çiftliği”nin “iç edilmesine” öteden beri karşı çıkan ve büyük bir mücadele veren “TMMOB Ankara Şubesi” Başkanı Tezcan Karakuş Candan, yaşananları üç sözcükle özetliyor:
- Büyük bir talan!..
AOÇ, tüm yiyip bitirme harekatına karşı, Ankara’nın yeşil yüzü, akciğeri olmayı sürdürüyor. Ne güzel söylemiş Tevfik Fikret “Han-ı Yağma” şiirinde:
- Yiyin efendiler yiyin; bu han-ı iştiha sizin; doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin!..
Sözcü Gazetesi - 31.07.2019, Çarşamba
31.07.2019